Oyunculuk zor mesleklerin en başlarında gelir. Ve oyunculukta ben her şeyi öğrendim usta oldum yoktur. Oyunculuk öğrenmeyi sürekli kılar.
Usta oyuncu Mahmut Gököz ile oyunculuğu, dizileri, sinemayı konuştuk. İyi okumalar.
Yaşamınızda İzmir’in öneminden bahsedebilir misiniz?
İzmir’in hayatımda farklı evreleri var. Çocukluğumda her yıl İzmir’e giderdik. Dedemin halası Hayriye hanıma ziyarete giderdik. Manisa Tarzanını da Manisa’da görmüşlüğüm bile var. 9 yaşında bilet almaya giderken kaza geçirdim. Halamın oğlu ameliyat etti. Uzun bir müddet hastanede yattım. Evde yatarken pencerede hep martı beklerdim. Gençlik yıllarında da gittim sürekli.
80 Darbesinin ardından 12 yıl sonra yurtdışından döndükten sonra hocam Yücel Erten devlet tiyatrosuna davet etti. Deniz olduğu için İzmir’i tercih ettim. 6 yıl görev yaptım. Belgesel seslendirmeleri, radyo tiyatroları yaparken Özdemir Nutku’nun davetiyle 9 Eylül GSF Dramatik Yazarlık bölümünde bir oyun rejisiyle ilk defa göreve başladım. Ertesi yıl Diksiyon Fonetik, Rol ve Mimik derslerini verdim. Alsancak Stadında koşarak ders yaptırırdım.
1998 yılında İzmir Devlet Tiyatrosuna müdürlük teklifini kabul ettim. Ancak 3 gün sürdü. Siyasi gerekçelerle haksız yere ilişkilendirilince istifa ettim.
Babam ve Oğlum’u Ayvalık’ta çekerken İzmir’de evlendim. Eşim İstanbul’a tayin oldu. Evliyken her yıl Çeşme’de tatil yapardık. Eşimi kaybettikten sonra İzmir benim için hüzünle eşdeğer oldu.
Sizi izleyicileriniz tiyatro kadar dizilerde de çok sevdi. Dizilerin sanat yaşamınıza ne gibi olumlu etkileri oldu?
Dizilerin daha çok ekonomik hayatımda etkisi oldu. Birçok oyuncu için bu böyle. Aynı zamanda geniş kitlelere ulaşma imkânı sundu. Ancak tiyatro hep önceliğim oldu. Yer aldığım dizilerden Çemberimde Gül Oya ve sinema filmi olarak da Babam ve Oğlum ve Pres iz bırakan ve içime sinen işler oldu.
Bir müddet yurtdışında bulundunuz. Oradaki tiyatro ortamı ile ülkemizdeki ortam arasında ne tür farklılıklar gözlemlediniz?
Türkiye’de çok sık rastlanan despotik tutumu yurtdışında görmedim. Uzun yıllar İsveç ve Fransa’da Tuncel Kurtiz ve Ayşe Emel Mesci gibi sanatçı arkadaşlarımla güzel işlere imza attık. Yurtdışındaki demokratik ve özgürlükçü yapı beni duygusal ve entelektüel açıdan daha da olgunlaştırdı.
Tiyatronun insanların yaşamına bu denli tesir etmesinin altında yatan sır sizce nedir?
İnsana dönük olması seyirci ve ekip de insan. Tiyatro metni bir önermedir. Yönetmen metne aşık olur sahneye koymaya karar verir. Teknik ekip ve oyuncular çalışır. Ne zaman ki metin sahnelenip seyirci ile bütünleştiğinde ve seyircide dönüşüm yarattığında, işte o vakit tiyatro vasfını kazanır.
Bir oyuncunun her karakteri canlandırabilme ya da canlandırmaktan sakınma tercihi hakkında düşüncelerinizi öğrenebilir miyiz?
Oto sansürüm yok. Günlük hayatımda da böyledir. Politik olarak düşünceme aykırı olan bir işin içinde yer almam. Her türlü rolü oynadım. Ve sahneye de hiçbir zaman utanarak çıkmadım.
Eğitmen olarak da tiyatro sanatımıza büyük katkılarınız oldu. Ülkemiz koşulları dikkate alındığında, sizce konservatuvar ya da özel kurumların verdiği eğitimler mesleğin gereksinimi açısından yeterli midir?
Yeterli değildir. 12 Eylül darbesi sonrasında birçok yeni üniversite açıldı. Her bir üniversite gerekli donanıma sahip olamadı. Bence insan kaynağının yetersiz olması eğitimde karşılaşılan en büyük sorundur. Üniversite sadece binadan ve sınıftan ibaret değildir. Yetkin ve nitelikli bir kadro gerektirir.
Tiyatro sanatçılarının sosyal güvencelerinin sağlanması adına kamuya ait ve özel kurumların sorumlulukları sizce nasıl geliştirilebilir?
Ödenekli kurumlarda bir sistem vardı. Şimdi onunla oynanıyor. Emekli olanın kadrosu yok oluyor. Özel tiyatrolarda ise durum çok daha vahim. Sosyal güvencesi olmadan çalıştırılan insanlar çoğunlukta. Hem oyuncular hem de teknik ekipte çalışanlar mağdur oluyorlar.
Son dönemde yer aldığınız tiyatro ve sinema projeleri hakkında bilgi alabilir miyiz?
İstanbul Devlet Tiyatrosunda Hanımefendinin Ziyareti isimli oyunda yer alıyordum. Malum pandemi sebebiyle sezonu erken kapattık. 2019’un sonunda ise sevgili Mehmet Tığlı’nın Çınar adlı kısa filminde başrol oynadım. Alzheimer hastası bir adamın bir günlük yaşamından kesit sunduk bu filmle. Klişeden uzak farklı bir iş oldu. Şu ana kadar bu filmle 6 uluslararası ödül kazandım.
Son olarak oyuncu adaylarına tavsiyeleriniz neler olabilir?
Gençlerimizin çok çabuk hedefe ulaşma isteği var. 69 yaşındayım 5 yıllık eğitim aldım. Hocalık yaptım. Ama hala öğreniyorum. Küçük rollerde bile kendini geliştirmenin yollarını arıyorum.