OYUNCULUĞUN ZİRVESİNDE BİR SANATÇI
Image

OYUNCULUĞUN ZİRVESİNDE BİR SANATÇI


Kendisini yıllardır hayranlıkla izliyorum. Her oynadığı rolde kendisinin imzasını öyle bir koyuyor ki “iyi oyuncu olmak böyle bir şey” herhalde diyorum. Yıllarını bu mesleğe vermiş ve oyunculuğu o kadar çok severek yapıyor ki hala ilk günkü gibi gözlerinin parladığını ekrandan bile görebiliyorsunuz. Bir Zamanlar Çukurova dizisindeki ‘Haminne’ karakteri ile oyunculukta zirvede. Ben diziyi sırf kendisini görmek ve oyunculuğunu alkışlamak için izliyorum. Serpil Tamur, dile kolay tam 60 yıldır oyunculuk mesleğinizi yapıyor ve daha yıllarca da oynamayı istiyor. Kendisiyle maalesef Adana’da çekimlerde olduğu için karşılıklı bir araya gelemedik ve mail üzerinden röportajı gerçekleştirdik. İlk fırsatta Serpil Tamur ile bir araya gelerek yürekten alkışlamak ve kendisine sarılmak istiyorum. Serpil Hanım, iyi ki varsınız nice güzel yıllarınız olsun! Herkese mutlu pazarlar dileriz.

1-Dile kolay 60 yıl, yürekten alkışlayarak tebrik ediyorum sizi. Meslekte 60. yılınızı kutlamak nasıl bir duygu ve neler hissediyorsunuz?

‘60 yıl’ iki kelimeden oluşuyor değil mi? Dile kolay, içinde neler barındırıyor… Bir ömür, bir yaşam kısaca özeti ama oraya neler sığdığını ancak karşılıklı oturup konuştuğumuz zaman daha iyi anlatabileceğimi düşünüyorum. 60 yıl olduğunu inanın zaman zaman tüylerim ürpererek hatırlıyorum. Gerçekten çok güzel, müthiş bir duygu! Allah inşallah 65’i de kutlamayı nasip eder bana, çok arzu ediyorum. Hala aktif olarak mesleğinizi yapıyorsanız yaşın ve yılların hiç önemi yok kalmıyor bence.

2-Geriye dönüp baktığınız zaman bu 60 yıl nasıl geçmiş? İlk güne dönerseniz sanat yolculuğunuz nerede ve nasıl başladı?

Rüya gibi, hızla geçti seneler. Mesleğe adım atışım, çocukluk yıllarımda Rodos’la başladı. Ablamla beraber bir sahne kurardık, o sahnede oyunlar yazıyordu ablam ve sonrasında da canlandırıyorduk. Benim sanat yaşamım aslında orada 7 veya 8 yaşımda başladı. Sonra İzmir’e geldik, o dönemde Pollyanna oyunu için başvuru yaptım ve sınavlara girdim. Sonuç olarak kazandım ve Pollyanna’yı oynadım. Sanırım bütün yaşamıma yön veren de bu oyun içerisinde yer almam oldu. Ben yaşamım boyunca her şeye pozitif bakmayı tercih edenlerdenim. Yaşanılan her şeye güzel tarafından bakarım, olumsuzlukları sevmiyorum. Ben hayatıma bu şekilde yön verdikçe işlerim de hep yolunda ve doğru ilerliyor.

3-Tiyatrocu olmak çocukluk hayaliniz miydi ve tiyatro hayatınızı nasıl değiştirdi?

Oyuncu olmak, çocukluk hayalimdi. Ancak bu hayalimi gerçekleştirmeme yardımcı olan kişi, Melek Ökte’dir. Kendisini saygı ve rahmetle anıyorum. Eğer İzmir’de beni Pollyanna oyunu için seçmeseydi ve konservatuvara gitmem için yönlendirmeseydi belki hayatım daha farklı yönde şekillenebilirdi. O yüzden sanat yaşamımı Melek Hanım’a borçluyum.  

4-Oynadığınız oyunlardan hayatınızı etkileyen ve unutamadığınız bir rol var mı?

Unutamadığım rollerin başında, sağlık dilediğim sevgili Kenan Işık’ın yazıp yönettiği “Bebek Uykusu” geliyor. Benim hayatımda oynadığım en güzel rollerden biridir. O kadar çok müzikalde ve oyunda oynadım ki sanırım 50’yi aştı rollerim. Bu rollerin içinde bende iz bırakan mutlaka pek çok rol var. Ancak beni en çok etkileyen “Bebek Uykusu”nda oynadığım roldür. Dizilerde ise “Bir Zamanlar Çukurova” dizisinde canlandırdığım Haminne karakteridir. O kadar çok seviyorum ki, Azize Hanım benim yaşam biçimim oldu. Role hazırlanırken alzheimer hastalarıyla biraraya gelip araştırmalar yapmıştım.

5-Çok sayıda televizyon projesinde de yer aldınız. Bu projelerin içinde benim için öne çıkan Süper Baba, herkes için Kurtlar Vadisi ve son olarak da bambaşka bir rolde izlediğimiz Bir Zamanlar Çukurova dizisi. Sizin için bu projelerin önemi nedir?

Benim için oynadığım her rol, başlangıcından itibaren içimde hissettiğim, onunla bütünleştiğim bir süreci kapsıyor. Saydığınız tüm bu diziler, benim için çok önemli. Ancak dediğim gibi Haminne karakterinin yeri bende çok farklı. Benim için zirve bir rol oldu. Karakteri okurken (51 yıldır evliyiz) eşime “Gidebilir miyim” ya da “Gitmeyi düşünüyorum” değil, “Ben gidiyorum Adana’ya. Orada olmak istiyorum. Bu rolü mutlaka oynamalıyım.” demiştim. Çok da doğru bir karar aldığımı düşünüyorum. 4 yıldır Haminne’yi çok severek canlandırıyorum.

6-Bir proje geldiğinde kabul etme sebepleriniz neler oluyor ve o rol sizi nasıl buluyor?

Büyük çoğunluğu menajerim Tümay Özokur vasıtasıyla bana geliyor. Öncesinde bir menajerle çalışmadığım için direkt bana geliyordu. Senaryoyu mutlaka okumak isterim. Eğer o rolü hissedebiliyorsam ve o role bir şeyler katabileceğimi düşünüyorsam ne kadar zor olursa olsun mutlaka kabul ederim.

7-Tiyatrocu olmak için yola çıkan bir oyuncu olarak dizi ve sinema filmlerinin oyunculuğa katkısını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Hepsinin kökü oyunculuk. Dizide de sinemada da oyunculuk performansı göstermeniz gereken alanlardır. Benim için de pek farklı değil. Tiyatro gibi ezberleyip, sahne provasını yaptıktan sonra kamera önünde canlandırıyoruz. Değişen pek bir şey olmamakla birlikte tiyatronun tabii ki seyirciyle olan etkileşimi çok başka. Daha kısa zamanda daha yoğun bir performans sergilemeniz gerekiyor. Tiyatronun yeri başka. Televizyon ise bir oyuncunun tanınırlığının artırmasını sağlıyor. Sokakta oynadığınız karakterlerin tanınması, hatırlanması  da apayrı bir keyif.

8-Eskiden herkes tiyatrocu olmak için yola çıkıyordu. Şimdi ise oyunculuk şekil değiştirdi ve herkes dizilerde oyuncu olmak istiyor, öyle ki sahneye çıkmak gibi bir istek de az sayıda oyuncuda var. Siz bu duruma nasıl bakıyorsunuz?

Gençlerin tiyatrodan ziyade dizileri tercih etmesinin sebebi, şöhret kapılarını daha kolay açmasından dolayı. Eğer izlenen bir dizide fark edilen bir karakteri oynayabildiyseniz birçok kişi sizi tanıyor, daha fazla para kazanabiliyorsunuz. Onun için tercih sebebi olabilir. Ama tiyatronun yeri ayrı. Ayrıca tiyatro, eğitim almadan yapılması zor bir meslek. Kendinizi, sesinizi konservatuvarda ya da oyunculuk eğitimi veren okullarda eğitmezseniz tiyatro yapmak gerçekten zor. Bu noktada kişinin tercihleri ve istekleri yolunu çizmesinde büyük rol oynuyor. Kolay şöhrete ulaşmak istiyorlarsa, daha çok dizilerde yer almak istiyorlar.

9-Herkes oyuncu olabilir mi ya da kimler oyuncu olabilir ve bir yaşı var mı?

Yaşadığımız bu zamanda görebildiğim, şu an herkes oyuncu olabiliyor. Ama bir önceki soruda da cevapladığım gibi gençler tiyatrodan çok dizilerde, filmlerde oynamayı tercih ediyorlar. Benim onlara önerim;  mutlaka bir eğitim alıp ondan sonra bu mesleğe başlamaları. Eğer yaşları çok gençse mutlaka konservatuvarda eğitim almalarını öneriyorum. Eğer daha ileri yaştaysalar bunun eğitimini veren alternatif yerler var. O kurumlardan başlayabilirler. Mesela en çok sesini kullanmayı bilmeyen oyuncular benim dikkatimi çekiyor. Bağırmaya, yüksek sesle konuşmaya başladıklarında seslerini yönetemeyenler var. Demekki bunun eğitimini alıp, diyafram nefesi alıp diyaframını kullanarak sesini kullanmayı öğrenmek gerekiyor. Elbet eğitim almadan da bu meslekte başarılı olanlar var. Ancak bedenini kullanmak, duygularını yaşamayı öğrenmek bunların hepsi ciddi eğitimler gerektiriyor.

10-Sokakta tanınmak ve alkış almak nasıl bir his?

Çok hoş bir duygu. İnsanı mutlu ediyor ama sahnede olmak ve alkış almak bambaşka. Onu ancak yaşayan bilir. Bir oyun sonrası seyirciyi selamlarken aldığınız alkış, bütün yorgunluğunuzu alıp götürüyor.

11-Yıllarınızı devlet tiyatrosuna verdiniz hem oyuncu hem de yönetmen olarak kadroda yer aldınız. Yeni alınan bir kararla 65 yaşını doldurmuş hiç kimseye görev vermeme kararı verilmiş. Bu kararı hala oyunculuk yapan biri olarak nasıl değerlendiriyorsunuz, çok incitici bir durum değil mi?

Bu soruyu sorduğunuz için özel olarak çok teşekkür ederim. Bu vesileyle Kültür Bakanlığı’na seslenmek istiyorum; Ben 77 yaşındayım ve gördüğünüz gibi hala aktif olarak görev yapıyorum. Ama tüm arzum, devlet tiyatrosunda son bir kez oyun oynayıp mesleğime nokta koymak. Maalesef Kültür Bakanlığı 65 yaş üstü oyuncuların Devlet Tiyatrosu’nda görev yapmasını yasaklamış. Bu durumu asla kabul etmiyorum. Ben çok aktif olarak çalışabilecek güçteyim. Bu tamamen yanlış verilmiş bir karardır. Lütfen bu karardan hızla dönülmesini rica ediyorum.

12-Rodos gibi çok özel bir yerde, adada doğmak nasıl bir şey?

9 yaşına kadar çocukluğum Rodos’ta geçti. Çok özel ve özgür bir çocukluk geçirdim. Doğayla iç içe, komşuluk ilişkilerinin yoğun olduğu bir dönemdi. Ailemle arada gidiyoruz Rodos’a. Zengin kültürüyle mutlaka görülmesi gereken yerlerdendir.

13-Özel hayatınız anlamında da şanslı ve mutlu bir oyuncusunuz diyebilir miyiz? Evli, çocuklu ve torunları olan Serpil Tamur bu konuda neler söyler?

Ben şanslı biriyim ve çok kıymetli bir evlilik yaptım. Beni her bakımdan destekleyen bir eşim var. İki kızım da çok iyi eğitimler aldı. Üç tane torunum oldu. Varlıklarıyla muhteşem duygular yaşadım. Sevdiğim işi yaptım ve yapmaya da devam ediyorum. Hayatımın en şanslı, en güzel, en verimli yılları oldu sanatla uğraştığım 60 yılım.

14-Geçmişten bugüne oyunculuk yolculuğunuzda pişman olduğunuz, keşke dediğiniz bir şey var mı?

Hiç keşkem olmadı. Bundan sonra da olacağını zannetmiyorum. Keşkeleri sevmem. Yaşanmışlıklar muhakkak insanlarda iz bırakarak geçer. İnsanı olgunlaştıran da bu kıymetli izlerdir.

15-Bu yolculukta hayran olduğunuz, örnek aldığınız ve iyi ki tanıştım dediğiniz isimler kimler?

Bu yolculukta gerçekten birlikte oynadığım çok değerli oyuncu büyüklerim oldu. Cüneyt Gökçer, Şahap Akalın, Asuman Korat’la aynı sahneyi paylaşmış olmak.. Benim için çok büyük bir gurur.

16-Aynı zamanda bir eğitmen olarak da genç oyuncuları nasıl buluyorsunuz, izlerken çok beğendiğiniz isimler var mı?

Ben aynı zamanda Sadri Alışık Ödülleri jürisindeyim. Bu sebeple gençleri sahnede sıklıkla izleme olanağım oluyor. O kadar iyi, donanımlı ve altyapısı dolu dolu olan gençlerimiz var ki onlarla gurur duyuyorum. Gerçekten çok başarılı işlere imza atıyorlar. Benim onlara önerim; mutlaka her ne iş yapacak olurlarsa olsunlar, yapacakları işin eğitimini alsınlar. Benim şu zamana kadar izlediğim gençler çok başarılı. Durum böyle olunca ben de onları izlemekten dolayı büyük keyif alıyorum. Bu mesleğe gönül veren, hakkıyla çalışıp eğitimlerini tamamlayan gençlerimizi tüm kalbimle destekliyorum.

17-Bugüne kadar hayal ettiğiniz neler vardı ve ne kadarı gerçekleşti? Bundan sonra sırada hangi hayalleriniz ve projeler var?

Hayal ettiğim her şeye kavuştuğumu söyleyebilirim. Eşim, çocuklarım, torunlarım, işim… Bundan sonra yapmak istediğim tek şey, Devlet Tiyatrosu’nda bir oyun oynamak. Kültür Bakanı’mıza da az önceki soruda seslendiğim gibi, 65 yaş üstü oyuncular eğer ezber yapabiliyorsa, enerjisi yerindeyse, sahnede olmaları gerektiğini savunuyorum. Benim de isteğim, Devlet Tiyatrosu’nda nokta koymak istiyorum.

Röportaj: Mutlu HESAPÇI | GazetePencere