Usta oyuncu Mahmut Gökgöz, sanatıyla ülkemizde adından söz ettiriyordu ama artık ünü uluslararası boyuta ulaştı. Mehmet Tığlı yönetmenliğinde başrol oynadığı ‘Sycamore/Çınar’ filmi ile yurt dışında iki ödüle layık görüldü. Geçtiğimiz günlerde açıklanan ‘Los Angeles Cinematography Awards’ta ‘En İyi Oyuncu’ seçilen Gökgöz, bu kez de Romanya’da düzenlenen ‘SHORT to the Point Kısa Film Festivali’nin Mart seçkisinde ‘En İyi Oyuncu’ ödülünü aldı. Kendisini arayıp tebrik ettim. Bu vesileyle aldığı ödüller ve hayat üzerine konuştuk.
Yurt dışından peş peşe aldığınız ödüllerle bizi sevindirdiniz. Tebrik ederim.
Ülkem adına gurur duydum. Çok mutluyum. Uluslararası bir ödül almak heyecan verici. Şimdi bir ödül de İspanya’dan gelecekmiş.
‘Sycamore/Çınar’ filminin konusunu sizden dinleyelim.
Film gerçek bir olaya dayanıyor. Kaybolmuş ve kaybolduğunun farkında olmayan, çocuksu bir adamın öyküsü anlatılıyor. Bu, Alzheimer hastalığını konu eden bir sosyal sorumluluk projesi. Adam, cüzdanında para diye gazoz kapağı taşıyor. Bir de torununun doğum gününde torunuyla çekilmiş bir fotoğrafı var cüzdanda. Sonunda da bir hırsız, adam öldükten sonra cebindeki cüzdanı çalıyor ama haliyle bu cüzdan adamın pek işine yaramıyor. Anlamlı ve dramatik bir film.
OYUNCULUK, ÇOCUKLUĞUNU UNUTMAMAKTIR
Bu rolle aranızda benzer yönler var mı?
Oyunculuk, çocukluğunu unutmamaktır ve benim içimdeki çocuk hiç ölmedi. Sonuçta evcilik oynuyoruz, doktorculuk oynuyoruz...
Oyuncu her kalıba sığmalı mı?
İyi bir oyuncu her kalıba sığabilir. Bir kadını da oynadım eşcinseli de.
Herhangi bir rolden çekindiniz mi?
Asla! Bu benim işim ve yapabileceklerimin sınırı yok. Rol ne gerektiriyorsa onu yaparım. Kendime oto sansür uygulamam ama politik tutumlarım vardır. Rol ya da projenin konusu politik olarak uygun değilse o işin içinde olmak istemem.
Bu kaygınız neden?
Ben toplumcu-gerçekçi sanattan yanayım ve hep bu görüşle paralel projelerin içinde yer aldım. Sanatçı, sorumluluk sahibi insandır. Yaptığınız şeyin hesabını verecekseniz, yer aldığınız projelerin size getirdiklerini göze alacaksınız.
Yaptığınız iş sizce yeterince ilgi görüyor mu? Uluslararası ödül almanız ne kadar ses getirdi?
Elbette görmüştür... Vefa, çok da üzerinde durulacak bir kavram değil bana göre. Eşim dostumdan, arkadaşlarımdan, meslektaşlarımdan, tanıdıklarımdan, tanımadıklarımdan binlerce tebrik aldım.
ŞÖHRET BİR BALON GİBİDİR, FAZLA ŞİŞİRİLDİĞİNDE PATLAR
Yeni jenerasyon neden sizler kadar kalıcı olmuyor? Bir dizide parlayıp sonra yok olmalarının sebebi nedir?
Yakın dostum aynı zamanda menajerim; Tümay Özokur “Şöhret bir balon gibidir. Fazla şişirildiğinde patlar” der. Şöhret olmak çok mühim bir şey değil. İşimizi yapıyoruz. Mühim olan şımarmadan, sakin sakin işimizi yapmak ve sonuçlarını beklemek.
Yeni jenerasyonla sizin kuşak arasında bariz bir kültür farkı var. Eski nesil öğrenmeye daha mı açıktı?
68 kuşağı, belki de dünyanın durumundan dolayı daha çok okurdu. Zamanla dünyanın apolotize olmasıyla ve internetin bilgiye ulaşımı kolaylaştırmasıyla okuma oranları düştü. Zaten ülkemizde okuma oranı hiçbir zaman yüksek olmadı. Yeni jenerasyonu karalamak gibi bir niyetim yok çünkü umut vaat eden çok değerli öğrencilerim, arkadaşlarım, meslektaşlarım var.
1980’DEN BERİ SİNİRLENMİYORUM
Sadece Türkiye’de değil Almanya, Hollanda gibi birçok ülkede tiyatro yapmışsınız, değil mi?
Konservatuardan sonra beni devlet tiyatrolarına almadılar. Mesleğime şehir tiyatrolarında figüran olarak başladım. 1980 yılında şehir tiyatrolarından da atıldım. Sonra yurt dışına çıkmak zorunda kaldım. Tuncel Kurtiz ve daha pek çok değerli meslektaşımla, 12 yıl boyunca tüm Avrupa’yı dolaştık. Çeşitli oyunlar oynadık. Yabancı yönetmenlerle çalıştık.
Ülkenin bağrından kopup başka ülkelerde tiyatro yapmak zor olmadı mı?
Sürgün, hapisten daha zordur. Cezaevinden ne zaman çıkacağınızı bilirsiniz ama sürgünden ne zaman döneceğinizi kestiremezsiniz. Yaşarken çok zordu ama her şey bittikten sonra bu sürecin bana neler kattığını gördüm. Ben aşağı yukarı 1980’den beri sinirlenmiyorum.
Neden sinirlenmiyorsunuz?
Gerek yok çünkü. İnsan, yetersiz kaldığı bir durumda sinirlenir. Çözemezseniz sadece kızarsınız. Her meselenin bir çözümü var. Yaşadıklarımdan dolayı olaylara sakin ve mesafeli bakmayı öğrendim.
ÖDEDİĞİNİZ BEDELLERDEN SONUÇ ÇIKARMALISINIZ
Mesleğiniz için çok bedel ödediniz mi?
Elbette ama şikayetim yok hayattan. Güzel yaşadık. Çünkü bir bedel ödemediğiniz zaman ‘armut piş ağzıma düş’ oluyor. Ne kadar bedel ödediğiniz fark etmez, önemli olan ödediğiniz bedelden bir sonuç çıkarmak ve bu sonuçtan bir ömür yeşertebilmektir.
69 yaşında olmak nasıl hissettiriyor?
Her yaşın ayrı bir keyfi ve güzelliği var. Benim tek bir hedefim var, mesleğimi yaparak bu dünyayı terk edebilmek.
“Sahnede ölmek isterim” diyenlerden misiniz?
O, çok klasik bir cümle ama “Ağaçlar ayakta ölür” diyebiliriz.
Kiminle yaşıyorsunuz?
Yalnız yaşıyorum. Eşimi sekiz yıl önce kaybettim. İnsan tek başına yaşamak istemez ama koşullar bunu getiriyor.
Zor değil mi yalnızlık?
Yalnız değilim dostlarım, arkadaşlarım, öğrencilerim var. Bir beraberliğim vardı ama hanımefendi ile yollarımızı ayırdık. Yalnızlık da güzel. Acele giden ecele gider.
BİR TİYATRO SALONUNDAN ÇIKAN KİŞİ FARKINDA OLMASA DA ARTIK DEĞİŞMİŞTİR
Tiyatro seyircisi azaldı mı?
Azaldı mı? Ne münasebet! Özel tiyatrolar yüksek fiyatlarla bilet satmasına rağmen salonlar doluyor. Ben devlet tiyatrosundan emekli olduktan sonra birkaç yıl özel tiyatroda çalıştım. Zaten ödenekli tiyatroların biletleri, sinema biletinden ucuz. Şehir ve devlet tiyatrolarının biletleri çıkar çıkmaz 10 dakika içinde bitiyor. Çok kaliteli oyunlar var. İnsan, ömründe birkaç kez olsa da tiyatroya gitmeli. Hiçbir şey öğrenmezse sorgulamayı öğrenir.
Sanatın öğrettiği en önemli şey sorgulamak mı?
Sanatın öğrettiği o kadar çok şey var ki... Herkes başka bir kültür ve başka bir psikolojiyle tiyatro salonuna girer ve bizim o oyunda sunduğumuz tek bir söz vardır. Herkes o sözü kendi penceresinden okur. Bir tiyatro salonundan çıkan kişi, farkında olmasa da artık değişmiştir. Kendine bir şey katmıştır.
OYUNCUNUN EĞİTİMİ ÖNEMLİ DEĞİLDİR
MÜNİR ÖZKUL, ADİLE NAŞİT, SADRİ ALIŞIK OKUL MU OKUDU?
Size göre kim sanatçıdır?
Kendine “Sanatçıyım” diyen herkes sanatçı olabilir ama önemli olan birilerinin onu seyredip beğenmesi... Biz şeftali satmıyoruz ki yaptığımız işi övelim... Oyuncunun tahsil durumu da çok önemli değildir. Münir Özkul, Adile Naşit, Sadri Alışık, okul mu okudu? Hayır! Önemli olan işini severek ve iyi yapmak.
ŞANSLI BİR İHTİYARIM
Hâlâ öğretmenlik yapıyorsunuz. Öğrencilerinize en büyük nasihatiniz nedir?
Yeni nesilde ezber zafiyeti var ve çabucak oyuncu olmak istiyorlar. Çaba sarf etme konusunda biraz tembeller. Çok devamsızlık yapıyorlar. Özel okulda ders veriyorum ama altı yıl Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Tiyatro Bölümü’nde ders vermiştim. Oradan çok değerli ve yetenekli oyuncular çıktı.
Karantinayı nasıl geçiriyorsunuz?
Zor günlerden geçiyoruz. Bu, çok bilinmeyenli bir denklem. Evimin önünde küçük bir bahçe olduğu için nefes alabiliyorum. O bakımdan ben şanslı bir ihtiyarım.