IŞIL YÜCESOY’DAN SAMİMİ AÇIKLAMALAR
Image

IŞIL YÜCESOY’DAN SAMİMİ AÇIKLAMALAR


Işıl Yücesoy her canlandırdığı karaktere anlam katan, seyirciyle arasından su sızmayan oyunculardan... atv’de yayınlanan Ben Bu Cihana Sığmazam dizisinde rol alan Yücesoy, “Monotonluk beni yoruyor hatta bezdiriyor, oyunculuk kaprisle, egoyla yapılacak bir meslek değil” diyor
Ünlü oyuncu ve ses sanatçısı Işıl Yücesoy, her zaman anaç, kibar, düşünceli. Etrafındaki herkesi pozitif enerjisiyle sarar. Dominant karakterlerin usta oyuncusudur ama izleyiciye sıcacık bir enerji verir. Tüm setin en sevdiği isimlerden olur. Her konuşmasından çıkarılacak birçok ders vardır. Ünlü oyuncu şu sıralar Atv dizisi Ben Bu Cihana Sığmazam'da Gülendam karakteriyle izleyici karşısına çıkıyor. Aileyi bir arada tutan güçlü bir kadını canlandırıyor. Usta oyuncu ile bir araya geldik. Yeni projesini, Gülendam'ın yaşadığı zorlukları konuştuk. Ünlü oyuncu, hem genç oyunculara tavsiyeler verdi, hem de hayatıyla ilgili samimi açıklamalar yaptı.
- Ben Bu Cihana Sığmazam sezona muhteşem bir giriş yaptı. Üç bölümdür reyting rekorları kırıyor. Sizce bu dizide izleyiciyi etkileyen ne oldu?
- Bu ciddi başarıda kurgulanmış olan hikâyenin ve proje tasarımının ilmek ilmek çalışıldığı, seyircinin ne istediği, ne beklediği özümlenmeye çalışılarak senaryolaştırıldığı, bu hikayenin içinde var olan tiplerin çok özenle seçildiği ve titiz bir casting çalışması yapıldığı çok belli. Bu özeni seyirci anlıyor ve fark edilir kılıyor.
- Oğlunun öldüğünü zanneden bir anne. Uzun yıllar büyük acılar yaşıyor. Siz canlandırdığınız karakterin yaşadıklarını düşününce neler hissediyorsunuz?
- Öyküdeki Gülendam Hanım, sokaktaki kadın evladını kaybedince ne hissediyorsa onu hissediyor. Ama bu kadın biraz daha farklı.
Bu derin acıda şerbetlenmiş. Bu yolda eşini ve iki evladını kaybetmiş. Geride koca bir aile var. Dimdik durmak onlara empatiyle yaklaşmak ve onları hep bir arada parçalanmadan tutmak durumunda. Dolayısıyla basireti ve aile içindeki tutumu duygularından daha önde.
- Oğlu bir gün ansızın çıkageliyor. Hem sevinç hem de kızgınlık yaşamadı mı?
- Sevinmez mi? Evet. Sevinçten çıldırıyor. Kızmak mı? Hayır. Çünkü bugüne kadar yaşadığı olaylar bunun mutlaka bir nedeni olacağını söylüyor ona.
Gelini Leyla ile geçen aşağıdaki diyalog sorunuzun cevabını veriyor zaten. "Bak canımdan can gittiydi o gidince, dönünce ciğerime tekrar nefes doldu. Ötesi umurumda bile değil. İçim içime sığmıyor. Şükretmekten başka hiçbir şey istemiyorum bugün. Affetmek geçmişi değiştirmez ama geleceği değiştirir."
- Ailenin güçlü kadın rolleri size çok yakışıyor. Aileyi sahiplenen, duruşuyla insanın içini ısıtan bir kadını canlandırıyorsunuz. Siz nasıl anlatırsınız Gülendam Türk'ü?
- Yönetmenimiz Onur Tan bütün kadronun bir arada olduğu ilk toplantıda oyundaki tiplemelerin duygu olarak nereden hareket edeceğine dair düşündüğünü şablon olarak verdi bize. Gülendam Türk'ün resminin altında da "Asalet" yazıyordu. Rolümü yorumlarken bu kelimenin çerçevesi içinde düşünüp hareket etmeye çalışıyorum.
- Hem şarkıcılık hem oyunculuk, hem eğitmenlik 10 parmağında 10 marifet olan isimlerdensiniz. Sizi en fazla besleyen hangisi?
- Estağfurullah. Ama ben hep aynı labirentin içinde dönmeyi sevmeyen bir sanatçıyım. Tek bir yol içinde kaldığım zaman o monotonluk beni çok yoruyor hatta bezdiriyor. Derhal başka bir yol denemem gerekiyor. Yoksa boğuluyorum.
Uzun bir süre şarkı söyledim. Sonunda baktım ki kuruyorum, eskiyorum kendimi nadasa çektim. Şimdi dizi çekiyorum. (Gülüyor)
- Çok sevecen, anaç, bulunduğu ortama neşe katan birisiniz. Ama dominant roller de bir o kadar yakışıyor size, bunun nedeni nedir?
- İlk rolün günahı da sevabı da vardır derler. Benim televizyonda oynadığım ilk rol 'Üvey Baba'daki Hanımağa idi. Halk çok sevdi ve fenomen haline geldi dizi. Oradan gelen bir sevgi dalgası işte bu. Beni hep öyle görmek istediler. Ve herhalde hep öyle görecekler. Üstüne bunca yıl geçti halen yolda "Hanımağam" diyorlar. (Gülümsüyor)
- Dizideki meşhur tatlıyı siz de yapar mısınız?
- O çok zor yapılan bir tatlıdır. Benim ne haddime. (gülüyor) Anacığım yapardı arada sırada. Ama benim bildiğimin adı 'Mafiş'tir.
Demek ki yöresel olarak değişiyor adları. Karadeniz'de Çak çak olmuş.
- Aksiyon ve çatışma sahneleri yoğunlukta olsa bile bu dizi hem erkek hem de kadın izleyiciye hitap ediyor. Sizce dizinin bu kadar çok kadın hayranının olmasının sebebi nedir?
- İşte dediğim gibi projenin içinde çok sağlam gerçekçi kadın öyküleri var. O öyküdeki tip doğru bir oyuncuyla buluşursa başarıya ulaşmaması mümkün değil.
- "Benim bulunduğum sette oyuncu kaprisi yaşanamaz. İşe başlamadan önce bu durumu belirtirim" demiştiniz. Siz usta bir sanatçı olarak bu egosal durumları nasıl değerlendiriyorsunuz?
- Set hali tıpkı aile gibidir. Aile yapısında nasıl dirlik düzenlik, doğruluk olması gerekirse setin de aynı doğrultuda çalışması gerek. İçerde oluşan en ufak bir tatsızlık inanın çekilmez olur. İşin garibi bu kötü dalga nasıl olur bilmem ama seyirciye de geçer. Hani birbiriyle kavgalı bir aileye ziyarete gittiğinizde bunu hemen anlarsınız ve oradan kaçmak istersiniz ya aynen böyle. Seyirci bunu hisseder ve kaçar. Kaprisle, egoyla, tartışmayla yürütülecek bir meslek değildir bu. Gençler de o duvara bu duvara çarpa çarpa bunu öğreneceklerdir. Öğrenemeyen de yok olur gider. Örneklerini de çok gördük.
ÖNEMLİ OLAN RUHUN YAŞLANMASINI ÖNLEMEK
- Bir dönem sahnelere geri dönmüştünüz. Neler hissettiniz? Bıraktığınız dönemle şu an arasında ne fark var?
- Çok özlediğimi. Meğer ne kadar çok seviyormuşum şarkı söylemeyi. Hayat hızla akıyor. Artık her şey değişik. Ritimden tutun da seyirciye kadar. Önemli olan günü yakalayabilmek. Ama en önemlisi ruhunuzun eskimesini, yaşlanmasını önlemeye çalışmak. Ve bunu çalışmalarınıza aktarmak. Dinleyiciniz bunu anlıyor ve sizi dününüz ve bugününüzle harmanlayıp öyle dinliyor.
- Kariyerinde uzun yılları geride bırakmış bir sanatçı olarak yeni şöhret olduğunuz yıllardaki Işıl Yücesoy'u nasıl tanımlarsınız?
- Çok toy, güvensiz, kendinle ilgili kararları başkalarına bırakan bir genç. Biraz önce sözünü ettiğim duvarlara vura vura büyümeyi öğrenen bir sanatçı.
- Peki halen hırslı biri misiniz?
- Hayır. Ama çok çalışkan olduğum bir gerçek.
TORUNUM EN BÜYÜK HEDİYEM
- Kızınız Amerika'da yaşıyor. Bir de torununuz var. Nasıl bir özlem yaşıyorsunuz?
- Bu nasıl anlatılır ki... Bence anlatılamaz.
- Anneanne olmak nasıl bir duygu?
- Bu yaşlarımda Allah'ın bana verdiği en büyük hediye.
HOOOP, BİR DUVARA VURUVERMİŞSİNİZ
- Setteki genç oyuncuların performanslarını eleştirdiğiniz, çalışmalarına yardım ettiğiniz oluyor mu?
- Orada rejisörümüz var. İşi ve oyunu değerlendirecek odur. Ha bana bir şey danışırlar o başka o zaman elim ellerinde olacaktır.
- Yeni nesil rol aldıkları bir diziyle bir anda popülerlik havasına giriyor. Uzun yıllar çok çalışarak mücadele vermiş biri olarak onlara ne tavsiye verirsiniz?
- Genç onlar. Adı üstünde delikanlı. İnanın bu meslek binlerce öğretmenin öğretemediğini öğretir insana. Hayat dersi verir. En büyük ceza da seyirciden ya da dinleyiciden gelir. İnsana sessizce öyle bir tokat atar ki uzun süre yerde çakılı kalırsınız. Üstelik tokatın nereden geldiğini de anlayamazsınız uzun süre. Zaman geçer deneyimleriniz artar o zaman ayarsınız hadisenin ne olduğuna. Aynı trafiğe çıkan amatör şoför gibi. Bir sürat yaparsınız bir hız hevesi... Hooop bir duvara vuruvermişsiniz. Her yeriniz kanıyor. Sonra bir bakarsınız aynı arabayla ve aynı yolda 90 yapıyorsunuz.
Röportaj: Merve YURTYAPAN, Sabah Pazar eki