90’larda Yıldız Tilbe’nin ‘Delikanlım’ klibindeki yakışıklı çocuk olarak tanındı. Ardından
‘Çılgın Bediş’ dizisindeki Oktay karakteriyle bir dönem genç kızların gözdesi oldu. Tam
başarıyı yakalamışken babasının intiharıyla sarsıldı ve sektörden uzaklaştı. O günleri
anlatırken “Uzun süre kendimi toparlayamadım, ciddi bir travma yaşadım” diyor. Şimdi rol
aldığı projesiyle ünü başka ülkelere yayıldı. Bu süreçte eşiyle yaşadığı ayrılık magazinin
gündemi oldu. Cenk Torun’la buluşuyoruz, dünden bugüne yaşadıklarını ve hayatını
konuşuyoruz.
O zaman birlikte başa dönelim. Yıl 1994 Yıldız Tilbe, ‘Delikanlım’ klibi ve seni ilk kez
ekranda görüyoruz. O döneme ışınlansak, hislerin ne olurdu?
Şu anki durumumla gitsem tabii bakış açım çok daha farklı olurdu, o zamanlar 20
yaşımdaydım, “Beni bu işlere hiç bulaştırmayın” diye çok ısrar etmiştim. Fakat hasbelkader
Yıldız Tilbe’nin ‘Delikanlım’ klibine dahil oldum. Çok da enteresan bir deneyimdi. Saatlerce
uğraşının sadece son bir buçuk saatini kullandılar, yönetmenimiz Orhan Çetin o bölümleri
istemiş. Yıldız Tilbe zaten muhteşem bir ses ve şarkıyla birlikte, klip de patladı. Böylelikle bu
piyasaya girmiş oldum.
Peki şimdi ki aklın olsa oyunculuk yolunda devam eder miydin?
Ben işimi seviyorum, hiçbir zaman da pişman olmadım. Elbette çok zorluklar yaşadım, bazı
sıkıntılar çektim, başımdan tatsız şeyler geçti. Sabır göstererek, azimle tırmalayarak bir
şeyleri oldurtmaya çalıştım. Dün de vazgeçmedim, bugün de vazgeçmeye niyetim yok. İşin
kolayına kaçmayı sevmem.
1996’da Çılgın Bediş’e başladın. Canlandırdığın Oktay karakteri çok popüler oldu.
Nasıl geçti o beş sene? Şöhretten etkilendin mi?
Çılgın Bediş keyifli bir projeydi. Rol arkadaşlarım çok iyiydi, eğlenerek çekiyorduk ve ciddi
bir hayran kitlesi vardı. Ben Oktay karakterinin bu kadar sevileceğini açıkçası tahmin
etmiyordum. Proje bitmesine rağmen bizim sektörde telif yasası da maalesef uygulanmadığı
için tekrarları yıllarca yayınlandı. Bana katkısı birkaç jenerasyonu yakalamış oldum.
Savrulduğun oldu mu?
Ben lise çağlarımda dahil hep kendimle barışık bir insandım. Özgüvenim yerindeydi, bu
sebeple şöhret beni benden uzaklaştırıp başka biri yapmadı. Hayatıma elbet hoş katkıları oldu
ama dünyam değişmedi. Eğer şöhretin gölgesinde bir Cenk olsaydım, yakaladığım başarı
düşüşe geçtiğinde o yoksunluk bana zarar verebilirdi.
Neden o düşüş yaşandı?
O yıllarda işler şimdiki gibi kolay değildi. Bu kadar, yapımcı, proje ve platform yoktu.
Haberleri ancak gazeteler aracılığı ile duyurabiliyorduk. Sosyal medyanın gücü, menajerin
seni temsil etmesi, marka iş birlikleri ve daha birçok hayatımızı kolaylaştıracak avantajlardan
yoksunduk. Yanı sıra benim de birtakım kişisel hatalarım oldu. Kariyerimi doğru
yönlendiremedim ve dalgalanmalar yaşadım. Sonra askere gittim, 2002’de. Ardından babamın
vefatıyla yalnızlaştım. Hayatımı idame ettirmek için de başka mesleklere yöneldim.
Babanı 2003 yılında kaybediyorsun. İntihar ettiği doğru mu?
Evet, intihar etti. Şimdiki adı 15 Temmuz Şehitler Köprüsü olan Boğaz Köprüsü’nden atladı.
Başın sağolsun. Sebebini öğrendiniz mi?
Hakan o konuda hiçbir şey bilmiyoruz. Ben yüksek okul mezunuyum, uzun dönem askerlik
yaptım, 550 gün. Askerliği bitirdim, babamı aradım “Askerliğim bitti, tezkeremi aldım
geliyorum” dedim. Çok sevindi. O günün akşamı kardeşim aradı ve babamın köprüden
atlayarak vefat ettiğini söyledi. Taksicinin ifadesine göre araca biniyor, sonra durduruyor ve
tereddüt etmeden atlıyor. Bunu duyduğum an yaşadıklarımı ve hissettiklerimi anlatmam
mümkün değil, kimsenin de başına gelmesin böyle bir şey.
Sonra bu olay seni nasıl etkiledi?
Vefatı doğal yollardan olsa belki daha kolay atlatırdım ama bu durumu atlatamadım, uzun
süre kendimi toparlayamadım. Hala onun özlemini yaşıyorum. Bunları anlatarak insanları da
üzmek istemiyorum. Ama uzun yıllar o köprüden geçemedim. Karşıya geçmem gerekiyorsa
bambaşka yollar deniyordum. Ciddi bir travma yaşadım.
Bu kaybın sebebini hiç öğrenemediniz mi? Borçlanma falan mıydı?
Hiçbirimiz öğrenemedik, öyle bir borç falan da yoktu. Sadece arkasında küçük bir not
bırakmıştı.
Ne yazıyordu notta?
“Eğer size yeterli bir baba olamadıysam beni affedin” demişti sadece.
Bu yaşananlar da seni meslekten uzaklaştırdı…
Evet uzaklaştırdı, hayata karşı hevesim kırılmıştı. Sonra Allah rahmet eylesin Osman
Yağmurdereli, bir iki projeye çağırdı ama oyunculuk duygu yolculuğu olduğu için işe kendini
de verebilmen gerekiyordu ve ben hazır değildim. İstemeden de olsa kafamı dağıtmam ve
çalışmam gerekiyordu. Marmara Üniversitesi’nde okuduğum turizm otelcilik alanında
birtakım işler yaptım, antrenörlük geçmişim oldu. Kendimi hazır hissettiğim an itibariyle de
yüreğimin sevdiği mesleğe geri döndüm.
90’ları özlüyor musun?
Özlüyorum tabi. O zamanlar her şey daha samimi, daha saf ve daha güzeldi. Şimdi çok şey
anlamını yitirdi ve değersizleşti. Gerçekliğimizi kaybettik.
Peki seni hafızalara kazıyan ‘Çılgın Bediş’ yeniden çekilse oynar mısın?
‘Çılgın Bediş’ yeniden çekilse o eski tadı vereceğini zannetmiyorum. Yapay zekâ, sosyal
medya her şey değişti… Hikayede evrilmiş olur, başka bir noktaya gider bu sebeplerle aynı
tadı vereceğini zannetmiyorum. Ve her şeyi tadında bırakmak en güzeli.
Peki 90’lar ve şimdi ki şöhreti kıyaslar mısın?
Şimdi daha fazla kitleye hitap edebiliyorsun, o dönem sınırlıydı. Şimdi bütün dünya
ülkelerinden fanlarımız ve sevenlerimiz var. Sevgilerini ifade ederken o kadar samimi ve
cömertler ki hepsine aracılığınızla teşekkür etmek istiyorum. Şimdilerin şöhreti sabun köpüğü
gibi…hep yukarıya tırmanmak değil olduğun yerde kalabilmek çok önemli bence…Her şey
ve herkes çok çabuk unutuluyor maalesef.
Sence 90’lardan bugüne izleyici profili nasıl değişti?
O dönem insanların sana ulaşması daha zordu. O yüzden hayranlıkları daha fazlaydı. Şimdi
bir tuşla ne yaptığını, nerde olduğunu, senin tüm özelini biliyorlar. Merak edilmesi aslında işi
daha cazip kılıyor.
Son işin üç sezon sürdü. Kaç bölüm çektiniz?
Evet, ‘Esaret’. 561 bölüm çektik.
Uzun süre aynı karakteri canlandırmak oyuncuyu körelten bir şey mi?
Körelttiğini değil tam tersine beslediğini düşünüyorum. Çünkü aynı karakteri oynuyorsun ama
sürekli bir şeyler katmak istiyorsun. Bu da kişinin kendisi ile rekabet etmesini teşvik eden
eğlenceli bir durum.O yüzden bunun çok daha iyi bir okul düşünüyorum.
Peki sen hiç kendini esaret altında hissetin mi?
Eminim herkes bir dönem kendini esaret altında hissetmiştir. Benim de hissettiğim zamanlar
oldu, önemli olan bu esaretten ne kadar güçlü ve rahat kurtulduğun.
23 senedir devam eden bir evliliğin var… Boşanma aşamasındasınız. Bu sırada
magazinlerde de evliyken rol arkadaşın Mahassine Merabet’le birlikte olduğun yazıldı.
İşin aslı ne?
Şu an dava sürüyor. O yüzden çok konuşamıyorum ve iki kişiyi ilgilendiren özel bir konu
hakkında da konuşmayı doğru bulmuyorum. Bu tarz durumlarda tarafların niyetleri çok
önemli. Sevgiyle başlayan fakat kişisel anlaşmazlıklar sebebiyle tükenmiş bir ilişkimiz var.
Dünyada çoğu kişi bu tarz ayrılıklar yaşıyor. Önemli olan geçmişi unutmadan, saygıyla ve
medeni bir şekilde atlatabilmek. Bir sürü iddia öne sürüldü, hepsi asılsız ve bunların delillerini
de mahkeme dosyasına ekledik. Artık kararı yüce mahkeme verecek, sonucu bekliyoruz. Ama
yine söylüyorum bu iddiaların hepsi asılsız. Biz rol arkadaşımla gayet iyi iki arkadaşız, değer
verdiğim bir dostum. Üç senedir haftanın altı günü aynı ortamı paylaşıyor ve sadece işimizi
yapıyoruz. Gerçekler ortaya çıkacak zaten.
Bu açıklamalardan sonra bir yıl Mahassine’le beraberim demezsin umarım…
Bu beraberlik iddiası tamamen asılsız. Yarın da aynı doğruları söyleyeceğim.
17 yaşında da bir oğlun var. Adı, Şan. Bu ayrılık sürecinde kiminle kalıyor?
Annesiyle kalıyor.
Sizin baba oğul ilişkiniz nasıl?
İlişkimiz gayet iyi, bir sıkıntımız yok, görüşüyoruz. Şan yoğun bir çalışma temposunda
üniversiteye hazırlanıyor. Onun okulu benim çekimlerim derken zaman bulmakta
zorlanıyoruz. Biliyor ki ben her zaman onun hem yanında hem arkasındayım.
Babalık sana ne öğretti?
Önceliklerim değişti. Şu an ne olursa ilk önce oğlumu düşünüyorum. Şahane bir duygu.
Cenk’i hiç tanımayan birine nasıl anlatırsın?
İlk tanıştığım anda biraz mesafeliyimdir. Bu sebeple eğer tanıma fırsatları olmazsa beni bazen
soğuk değerlendirebiliyorlar. Aslında bu tamamen çekingenliğimden. Tanıdıkça, samimiyet
ilerledikçe kendimi açar ve rahatlarım.
Kendinde en değiştirmek istediğin özellik ne?
Uyandığım zaman biraz sinirli oluyorum, önce bir kahve içmem lazım.
Hiç değişmiyorsun 90’lardan bugüne dondurulmuş gibisin…
Değişmemeye çalışıyorum elimden geldiği kadar. Bana verilen hediyeye özen gösteriyorum.
Sırrın ne?
Bu işin net bir sırrı yok olabildiğince sağlıklı yaşamaya çalışıyorum, sporu hayatımdan
çıkarmıyor, yediklerime dikkat ediyorum, herhalde bunun da meyvelerini topluyorum.
Her şey bu kadar masum mu, estetik?
Hiçbir müdahale yok. Estetiğe karşı değilim bu arada ama abartılmadıkça…
20’li yaşlarında posterlerin genç kızların duvarlarını süslüyordu. Hala da yakışıklısın…
Değer veren herkese çok teşekkür ediyorum. Yakışıklı ya da güzel olmak, beğenilmek elbette
insana kendini iyi hissettiriyor. Ama görünenin yanı sıra önemli olan görünmeyen kalp
güzelliği ve bence esas olan o… Yakışıklı olmanın sanılanın aksine dezavantajları da çok
maalesef.
Ne gibi?
Sen öyle davranmasan da bazılarının hedef tahtası olabiliyorsun. Hak etmediğin yakıştırmalar,
kıskançlık sebebiyle canını sıkabiliyor. Seninle hiç alakası olmayan bir şeyi sana
kondurabiliyorlar, bunları zaman zaman yaşadım.
Meslekte artılarını yaşadın mı?
Ben sadece fiziki olarak değil ruhen de mesleğe bir şeyler katabilmeyi çok önemsedim.
Yakışıklısındır ama bu yakışıklılık bir zaman sonra geçecek eğer sen başka yönlerden de
kuvvetliysen ancak bunu pekiştirebilirsin. Bir tarafın yüksek, bir tarafın alçak kalmaması,
kendini dengelemen gerekiyor. Tabi ki mesleki anlamda çok faydası oldu. Bana her projede
başrol getirdi mesela. Daha önce de belirttim önemli olan kalıcı başarı.
Ankara’da doğuyorsun ve annen ünlü bir isim şarkıcı Nurdan Torun. Nasıl bir
çocukluk geçirdin?
Babam tıbbi mümessildi. İki kardeşiz, bir küçüğüm var.
Annemle babam ayrıydı. Biz babamla Ankara’da kalıyorduk. Sonra lise ikinci sınıfta
İstanbul’a annemin yanına geldim. Bir süre sonra kardeşim ve babam da İstanbul’a geldi. O
zaman tekrar bir arada aynı şehirde görüşmeye başladık. Özlemleri biraz fazla oluyor arada
ayrılık olunca.
Ünlü bir annenin çocuğu olmak nasıldı?
Zordu aslında, çünkü insanlar “Nurdan Torun’un oğlu” deyince birden sana başka bir şeyler
yüklemiş oluyorlar. O yüzden biraz daha hareketlerine, tavırlarına dikkat etmen gerekiyor,
biraz daha kendini sınırlıyorsun, bu sınırlamalar da insanı sıkabiliyor. Bu düşündüklerim
benim karakterimle alakalı bir başkası ünlü bir insanın çocuğu olmayı her an her durumda
avantaja dönüştürebilir.
Peki meslekte soyadının artıları ve eksileri oldu mu?
Annem Türk Sanat müziği sanatçısı olduğu için aslında mesleklerimiz farklı, çok eksi yönünü
açıkçası görmedim. Çok avantaj da sağlamadı. Bir dönem Nurdan Torun’un oğlu deniyordu.
Şimdi artık Cenk Torun’un annesi deniyor.
Peki hayatta kırılma noktan ne oldu?
Babamı kaybetmek.
Baban burada olsa ona ne söylemek isterdin?
Onu çok sevdiğimi söylerdim. Ona “Neden?” diye sorardım. Neden yaptı? Yani ne olabilir ki
insanı böyle bir ruh haline soracak, hayattan koparacak. Herkes kendine göre zor
dönemlerden geçiyor. Benim de zor dönemlerim oldu senin de olmuştur. Bir şekilde hayata
tutunabilmek önemli. Anlam veremiyorum.
Peki hayattaki en büyük pişmanlığın neydi?
Birçok pişmanlığım var ama pişmanlıkları dile getirmeyi sevmiyorum. Her şeyin bir sebebi
olduğuna inanmak istiyorum.
Röportaj: Hakan GENCE | Hürriyet Cumartesi
Fotoğraf: Muhsin AKGÜN/MAStüdyo