Cenk Torun ile Mahassine Merabet, 'Yasemİnce İtiraflar' programında Yasemin Döngel'in bu haftaki konukları oldu. Sektöre küskünlükleri olduğundan bahseden Cenk Torun, "Çok kötü günler geçirdim" dedi. Türkçeyi dizi izleyerek öğrendiğini belirten Mahassine Merabet ise "2019'dan bu yana Türkçe konuşuyorum. Çok seviyorum Türkçeyi. 'Ay ne güzel konuşuyorlar, ne güzel bir dil' diyordum." İfadelerini kullandı. Diziye dair itiraflarda bulunan ikili, özel hayatlarıyla ilgili merak edilenlerini de anlattı. İşte röportajın tüm detayları…
-Nasılsınız, nasıl gidiyor hayat?
Mahassine Merabet: İyiyiz, yoğun bir şekilde çalışıyoruz. Setteyiz çoğu zaman, güzel gidiyor. Mutluyuz, huzurluyuz.
-Bugün bol bol "Esaret" dizisinden bahsedeceğiz ama öncesinde ufak ufak sizleri tanımak isterim… Cenk Torun ile başlamak istiyorum. "Çılgın Bediş" dizisinin Oktay'ı olarak hafızalara kazındın. Böyle kült olmuş, hala konuşulan ve hatırlanan bir işte yer almış olmak nasıl bir duygu?
Cenk Torun: Zamanın en iyi işlerinden bir tanesi. Çok kısıtlı şartlarda çekilen işler bunlar. Çok fazla o dönemin kült işleri de yok ama tabii "Çılgın Bediş"in benim hayatımda her zaman farklı bir yeri oldu, olacak. Güzel yani, çok güzel (gülüyor).
OYUNCU OLMAK AKLIMDA YOKTU
-Turizm ve Otel İşletmeciliği bölümünden mezun olduktan sonra neden bu sektöre atıldınız mı diyeyim, yoksa neden Turizm ve Otel İşletmeciliği bölümünü okudunuz mu bilemedim…
C.T.: Benim aklımda oyuncu olmak gibi bir şey söz konusu değildi. Benim başka hayallerim vardı. Annem biliyorsunuz Türk Sanat Müziği sanatçısı benim. Bir gün okuldan eve geldim, annemin menajer arkadaşları vardı evde, sohbet ediyorlardı. Beni çağırdılar yanlarına dediler ki, "Cenk yeni bir kız çıkıyor. Çok güzel sesi ve parçaları var. Bir klip çekeceğiz ona. Seni oynatalım diye düşünüyoruz." Ben dedim ki, "Ne yapacağım ki ben? Yapamam olmaz boşverin." Onlar ısrar ettiler. Onların ısrarları üzerine Yıldız Tilbe'nin 'Delikanlım' klibinde oynadım. Sonra bir anda patlayıverdi klip. Öyle başlamış oldu benim bu ekran maceram. Sonrasında Kandemir Konduk'un absürt komedi işinde yer aldım. 8. bölümde yayın hayatı sona erdi. Sonrasında Kandemir Konduk tekrar bir projeye başlayacaktı ama o sırada bana Çılgın Bediş'in teklifi geldi. Ben Çılgın Bediş ile anlaşmış bulundum ve Çılgın Bediş macerası başladı ve uzun süre devam etti.
"KURTLAR VADİSİ" PİŞMANLIK DEĞİL ŞANSSIZLIK
-Sizin galiba bir "Kurtlar Vadisi" pişmanlığınız var…
C.T.: Ya pişmanlık demeyelim ona. O proje için benimle görüşmek istediler fakat o dönem benim askerliğimi yapmam gerekiyordu. Ya askere gidecektim, ya projeye başlayacaktım. Birkaç kişiyle konuştum, "Eğer projeye başlarsan gelip seni setten alıp götürebilirler" dediler. O yüzden ben de askere gitmeye karar verdim. Şans veya şanssızlık bilemiyorum. O dönemde rol alan herkes çok başarılıydı. Onların kısmetiymiş, ben çok da pişmanlık olarak bakmıyorum aslında.
ÇOK KÖTÜ GÜNLER GEÇİRDİM!
-Size baktıkça "Bir insan hiç mi yaşlanmaz?" diye geçiriyorum içimden. Bunun bir sırrı olmalı…
C.T.: Ben buzdolabında uyuyorum (gülüyor). Yani olabildiğince iyi bakmaya çalışıyorum kendime. Çok sektör değiştirdim ben, birçok iş yaptım. Uzun bir süre restoran ve otel işletmeciliği yaptım. Bir dönem de antrenörlük dönemim var. Sektöre küskünlüklerim de oldu, böyle umutsuzluklarım da oldu, çok kötü günler de geçirdim. Ama her zaman kendimi hazır tuttum. Çünkü içten içe bir gün eğer kaderimde böyle bir şey varsa o gün tekrar yaşayacağımı düşündüğüm için kendimi hep hazır tuttum. Spor yaptım, sağlıklı beslendim. Belki de onun meyvesini topluyorum bilemiyorum. Biraz tabii genetik de bu işler.
-Mahassine sen Fas'ta doğup büyüyorsun, yolun Türkiye'ye, oyunculuğa nasıl uzandı?
M.M.: Aslında ben oyuncu olmak istemiyordum. Yani öyle bir düşüncem yoktu. Fas'tayken Türk dizilerini çok izliyordum. Küçük yaştan beri çok izliyorum. Dublajlı izliyordum, biraz büyüyünce alt yazılı izlemeye başladım. Üniversiteye geçtim, Medya İletişim okudum. Fas'tayken de sunuculuk yapıyordum. Asıl mesleğim gazetecilik ve sunuculuk.
DİZİ İZLEYEREK TÜRKÇE ÖĞRENDİM
-Türkçe biliyor muydun?
M.M.: Türkçe bilmiyordum çok. Dizi izleyerek Türkçe öğrendim ben. Bir seviyede sadece A1 okumuştum bir enstitüde Fas'tayken yine. Ondan sonra kendimi geliştirmeye çalıştım. Üniversitede birkaç tane Türk arkadaş edindim. Onlarla pratik yapmaya başladım. Hata yapsam da çok konuşuyordum, konuşmaya çalışıyordum. Sonra üniversite fuarında çevirmenlik yapmaya başladım. Ben oradan mezun oldum, mezun olunca da çevirmenlik yaptığım üniversitenin haberi oldu. Uluslararası bir ofisten iş teklifi aldım. Türkiye'ye geleyim, buradaki yaşamı deneyeyim, burada sunuculuk yapabilir miyim diye düşünerek geldim. İşe başlamadan bir haftalığına ziyarete gelmiştim, göreyim nasıl bir ülke diye. Kuaföre gittim ve orada şu anki menajerimin ablasıyla tanıştım. Bana "Oyunculuk yapmak ister misin?" diye sormuştu çok tuhafıma gitmişti. Ben de "Faslıyım, Türk değilim bilmiyorum, ben aslında gazeteciyim" falan dedim. "Olsun, sen yine de ajansa gel" dedi. Sonra ajansa gittim, orada Tümay hocayla tanıştım. Ajansa kaydımı yaptılar. Tümay hoca çok zorladı, çok istedi, "Yapabilirsin" dedi bana. Ben hep, "Çok zor, Türkçe ana dilim değil, nasıl yaparım, burada bir sürü insan oyuncu olmak için çabalıyorken neden ben?" dedim. İşte eğitim aldım bir yandan üniversitede çalışırken. Sonra bir anda, "Ben bu işi yapacaksam, istiyorsam, işi bırakmam lazım" dedim. Çünkü birlikte yürümüyordu. Sonra istifa ettim ve daha çok eğitim almaya başladım. Sonra bu iş oldu.
-Türkçeyi hiç bilmeyip bu kadar akıcı konuşman, buralara kadar gelmen gerçekten enteresan. Türkçeyi kaç yılda öğrendin?
M.M.: 2019'dan bu yana Türkçe konuşuyorum. Çok seviyorum Türkçeyi. "Ay ne güzel konuşuyorlar, ne güzel bir dil" diyordum.
C.T.: Şöyle bir durum var; sadece Türkçe konuşmuyor, Türkçe öğretiyor aynı zamanda (gülüyor). Benim bilmediğim deyimleri falan biliyor, benim bilmediğim müzikleri biliyor.
M.M.: Bir de Türkçede bazı kelimeler, hatta çok Arapça kelimeler var. O kelimeler zor bir Türkçeye dahil oluyor herhalde. Ki ben o Arapça kelimeleri açıklıyorum.
C.T.: Yani Arapçaları da Türkçeleri de açıklıyor, bakma böyle söylüyor ama (gülüyor).
PROJEYE APAR TOPAR DAHİL OLDUM
-Şimdilerde de sizleri "Esaret" dizisi ile izliyoruz. Öncelikle projeye dahil olma sürecinizi merak ediyorum…
C.T.: Aslında benim bu işe dahil olmam biraz enteresan oldu. Hiç böyle bir şey gündemde yoktu. Çok şansa diyelim. Yapımcımız Nazmiye Hanımla bir gün mesajlaştık böyle bir kahve içelim diye. Ben gittim, oturduk kahve içtik falan. O zaman ben antrenörlük yapıyordum. İki gün sonra beni tekrar aradı. "Gelsene, seni çok sevdiğim bir yönetmenimizle tanıştırmak istiyorum" dedi. Gittim, Ayhan hocayla tanıştım. Ama gittiğimde bir girdim içeri bir sürü kişi oturuyor. Mahassine oturuyor falan. Ben de geldim oturdum, bilmiyorum ne olduğunu. Önüme bir text koydular, "Ezberin nasıl?" dedi Ayhan hoca. "Fena değil" dedim. "Bunu bir oynar mısın bana?" dedi. "Kiminle oynayacağım?" dedim. İşte "Mahassine ile oynayacaksın" dediler. O zaman ismini de sürekli aklımda tutamıyorum falan (gülüyor). Sonra biz bir sahneyi oynadık orada. "Tamam, hayırlı olsun" dedi Nazmiye Hanım. "Ne hayırlı olsun?" dedim, "İşte projeye başlıyoruz şöyle böyle" falan. Neyse ben apar topar bütün öğrencilerimi bıraktım, her şeyi başka arkadaşlarıma devrettim. Sonra biz çekimlere başladık ve çok çabuk başladık. Zaten geç kalmıştık, sezon başlangıcını baya geçmişti. Sonra apar topar işe dahil olmuş oldum ben. İyi ki de olmuşum.
M.M.: Bana çok daha erken geldi, hikaye daha hazır olduğunda. Ben Türkiye'ye ilk geldiğimde audition'a gitmiştim Karamel Yapım'a başka bir proje için. Ve oyunculuğum çok kötüydü. Ben bile kabul ediyordum o zaman, "Çok kötü oynadım" dedim menajerime telefonda. Ama bir şekilde beni akıllarında tutmuşlar. Hep menajerime sormuşlar, "Mahassine nasıl gidiyor, eğitimleri nasıl?" vs. sağ olsunlar. Sonra menajerim benim hazır olduğumu söyleyince onlar da "Tamam bir görelim" dediler. Audition'a çağırdılar, gittim. "Tamam" dediler ve ben sonra hikayeyi bekledim. Sonra tekrar çağırdılar, hikayeyi anlattılar. Hikayeyi çok beğendim. Sonra biz bir erkek başrol aramaya başladık (gülüyor). En sonunda Cenk geldi, iyi ki de Cenk oldu.
-İlk gördüğünde de aynı şeyi düşünmüş müydün?
M.M.: Evet, ilk gördüğüm anda düşündüm.
İYİ Kİ BENİM PARTNERİM
-Konuk olmanız için sayısız mail, mesaj, yorum aldım… Uyumunuz ve pozitif enerjiniz dışarıdan da görülüyor, seyirci de baya benimsemiş. Siz birbirinizi nasıl anlatırsınız?
C.T.: Zaten o enerji olmasa bunu seyirciye de aktaramıyorsun, muhakkak bir şey eksik kalmış oluyor. Allah'tan biz çok şanslıyız. Enerjimiz çok tutuyor. Mahassine de kötü oynadım falan diyor ama aslında çok iyi bir oyuncu. İlk işi olmasına rağmen inanılmaz zor bir işle başladı bu yeni hayatına. Çünkü haftalık işlerde bazı şeyler daha kolay, günlük dizide çok daha zor. Hem ezber olarak çok zor, hem de duygusal geçişler açısından çok zor. Bunu sabah da konuştuk zaten. O yüzden çok başarılı buluyorum. Hiçbir egosu yok, çok sıcak çok samimi.
BAŞTA ÇOK KORKTUM…
-Eminim Mahassine daha çok etkilenmiştir tecrübeli bir oyuncu olduğunuz için. Yararlanıyordur da tecrübelerinizden diye düşünüyorum…
M.M.: Kesinlikle öyle. Ama başta çok korktum. Çok zor sahnelerimiz var ve çok konuşmuyoruz. Çok da araştırmıştım, çok başarılı bir oyuncu. O yüzden biraz "egolu mu olur, kaprisli mi olur?" dedim. Bir de ben çok heyecanlıyım. Çok konuşan bir insanım, "Katlanır mı bana?" hani bir korku vardı. Sonra bir baktım benim gibi (gülüyor). Çok da enerjimiz tuttu, çok da iyi anlaşıyoruz. Çok iyi arkadaşız, çok da seviyorum gerçekten. İyi ki Cenk yani benim partnerim.
-Hayat verdiğiniz karakterlerinizle en net benzerliğinizi ve farklılığınızı sormak istiyorum…
C.T.: Sonuçta bizim hayat verdiğimiz karakterler. Bir şekilde kendi iç dünyamızla bazen bağlantı kuruyoruz tabii ki. Ama çok birebir böyle bir benzerlik yok. Bir kere Orhun çok zengin ben değilim (gülüyor).
M.M.: İkiniz de adaletlisiniz mesela…
C.T.: Öyleyiz değil mi? Evet adaletliyiz ikimiz de. Birçok şeyimiz benziyor aslında ama karaktere hayat verirken bunu biraz daha büyütüyoruz, geliştiriyoruz, bir takım şeyler ekliyoruz.
M.M.: Ben kendimi övmüş gibi olacağım ama ben iyi niyetliyim değil mi?
C.T.: İyi niyetlisin evet (gülüyor).
M.M.: Hira da çok iyi niyetli. Bence o konuda benziyor olabiliriz. Onun haricinde Hira çok sabırlı, ben o kadar sabırlı değilim (gülüyor). Ben sabırsızım, o kadar dayanamam, o çok daha dayanıklı benden. Bir de ben daha neşeliyim, daha heyecanlıyım. O daha sakin.
-Peki, sosyal medyadan veya çevrenizden nasıl tepkiler alıyorsunuz?
C.T.: Yurt dışında çok fazla talep var gerçekten. Türkiye ile kıyasladığımızda yurt dışında daha çok hayranımız var. Türkiye'de de genelde anneler seyrediyor bizi, buradan hepsine kucak dolusu sevgiler. Çok destek oluyorlar bize. Biz de onların desteğine olabildiğince karşılık vermeye çalışıyoruz.
M.M.: Çok güzel tepkiler alıyoruz. Mesajlar alıyoruz, hepsini okumaya çalışıyoruz. Çok güzel editler yapıyorlar bizim için. Değer veriyorlar bize, biz de onlara çok değer veriyoruz.
AŞK İNSANA İNANILMAZ ŞEYLER YAPTIRABİLİYOR
-Dizinin ana temasının aşk olduğunu düşünürsek ve biraz konuşacak olursak, sizin için ne ifade ediyor bu duygu?
M.M.: Tanımlayamıyorum ben aşkı ya. Ben daha çok sevgiyi seviyorum. Aşka bazen tehlikeli olabiliyor, inanılmaz uç noktalara gidebiliyor. İnanılmaz şeyler yaptırabiliyor, kötü şeyler de yaptırabilir gibi geliyor bana o yüzden ben daha çok sevgiyi tercih ediyorum. Çünkü hiçbir zaman zararlı olamaz, hep zararsız. Sevgi, saygı ve güven, benim için bunu ifade ediyor. Güvende olmak, saygı duymak ve sevmek. İlk başta aşık olursun birine. Ama aşk zamanla bir sakinleşiyor, sevgiye dönüşüyor. Ben o dinginliği seviyorum.
C.T.: Aşkın gözü kördür (gülüyor). Aşk hızlı gelişir, yavaş yavaş biter, önemli olan dediği gibi sevgi. Sevgi kalıcıdır çünkü. Ve saygıyla birlikte yürütmek gerekir. Biri birinden eksik olursa yavan kalır çünkü.
"AŞK ENGEL TANIR MI?" SORUSUNDA İKİYE BÖLÜNDÜLER!
-Aşkta imkansızlara inanır mısınız? Yoksa aşk engel tanımaz mı?
M.M.: Baktığımız zaman aşk hikayelerine, filmlerine, genelde hiçbir zaman kavuşamıyorlar (gülüyor). O yüzden engel tanıyabilir.
C.T.: Bence engel tanımaz ya. Çünkü filmleri baz almamak lazım çünkü onlar ekstrem hikayeler. Orada bir şeyin devam etmesi gerekiyor, dizide özellikle. Fakat normal hayatta böyle değil bu işler. Boşuna söylememişler aşkın gözü kördür diye. Bir anda dünyayı görmüyorsun. Ben biraz sınırları zorlayacağını düşünüyorum açıkçası. Çok yoğun bir şey çünkü. Bu tamamen hormonlarla ve duygularla gerçekleşen bir durum.
M.M.: Ben daha garanticiyim aşk konusunda. Beni çok etkilemesin (gülüyor).
-Duygularınla değil de daha çok mantığınla mı hareket edersin normalde?
M.M.: Evet, öyle yapmaya çalışıyorum. Bazen yapamıyorum ama elimden geleni yapıyorum. Prensiplerim var, çaba harcadığım şeyler var. Onların önünde aşk engel olsun istemiyorum.
-Peki, Kısa Sorular'a geçmeden önce son sorum olsun… Bundan sonrası için hayalleriniz, hedefleriniz nelerdir hayatta?
M.M.: Fas'ta bir iş yapmak çok isterim. Onun haricinde Arap dünyasında da iş yapmak isterim. Ama en çok da Hollywood sinema filmi yapmak isterim. Aksiyon oynamayı da çok istiyorum. Böyle hayallerim hedeflerim var, onlar için çalışacağım.
C.T.: Ben iş anlamında farklı deneyimlere sahibim. Kaderinde varsa o iş seni bir şekilde buluyor zaten. Ben evet birçok iş yaptım. Bazılarında başarılı oldum bazılarında başarısız oldum. Ama başarısızlığımla hiçbir zaman hayıflanmadım. "Niye başarısız oldum, bunu yapmamalıyım" demedim. Hep "Yapacağım" dedim. Ve bir gün istediğim bir iş, istediğim bir karakter gelecek diye bekledim hep. Hiçbir zaman arama dağlar koymadım yani. Ve o karakter bana geldi. Ben de bu zamana kadarki tüm enerjimi tüm birikimimi bu karaktere yoğunlaştırdım. Bundan sonrakinde bunun da üstüne koymak istiyorum.