“BEN GÜÇLÜ BİR İNSANIM”
Image

“BEN GÜÇLÜ BİR İNSANIM”


-Yeni dizinizin yolu açık olsun öncelikle. Projeye katılmaya nasıl karar verdiniz?

İlk kabul etme sebebim Çağan Irmak’tı. Çağan hocayla çalışmayı çok istiyordum. Aslında bir filminde oynamak isterdim ama bana dizi denk geldi. İleride de bir film olur belli olmaz tabii… Projeye evet demeden önce tabii ki senaryoyu okuyorsunuz. Senaryoyu okuduğumda da karakteri isteyerek oynayabileceğimi fark etmiştim bir de Çağan Irmak’ın çekiyor olması ballı kadayıf gibiydi. Çok mutluyum iyi ki çalışmışım, tanışmışım Çağan hocayla.

-Yeşilçam’ın sizin için anlamı nedir? En sevdiğiniz yanı neydi?

Yeşilçam benim için sonsuzluk gibiydi. Ekrana baktığınızda sanki her şeyi sonsuz kere yapabiliyor gibiydiniz. Sonsuz kere hayal edebiliyordunuz, sonsuz kere özgür olabiliyordunuz, sonsuz kere güçlü olabiliyordunuz. En sevdiğim yanı da buydu galiba herkes istediği şey olabiliyordu. Oyuncuların hiçbir zaman olamayacakları bir karaktere bürünebilmeleriydi en ilgi çekici yanı. Ve şimdi de BluTV gibi sonsuz bir mecrada yer alacak olmak -üstelik ismi Yeşilçam olan bir dizide- tabii heyecan verici benim için.

- O dönemde en çok hangi filmleri izlerdiniz? Hangi oyuncuları sıkı takip ederdiniz?

Herhalde bütün filmleri izlerdik, hepsi bambaşka tattı. Yeni filmleri heyecanla beklerdik. Her oyuncuyu da takip ederdik, hepsinin lezzeti başkaydı sanki. Şu anda da birçok oyuncuyu takip ediyorum ama çok fazla mecra var şimdi, arada kaçırdığınız da oluyor bugün…

-Kuvvet insan sarrafı olmuş ve zorlu bir hayat hikayesine sahip. Kuvvet’ten yola çıkarak biraz sizin baskın yanlarınızı sormak istiyorum. İnsan sarrafı olma konusunda sizde durum nasıl?

Benim de zorlu bir hayat hikayem var da ben insan sarrafı mıyım onu biraz düşünmem lazım. İnanmayacaksınız ama ben çok çabuk inandırılabilen bir insanım ben hemen her şeye inanırım.  Her insanın iyi olduğuna inanırım. Kız kardeşim şöyle bir cümle kurmuştu bana, kim için söylüyorsam, “çok iyi bir insan” demişim, o da “ne olursun biraz düşün öyle söyle ne zaman çok iyi bir insan desen birine hep bir kötülük görüyorsun ondan” demişti bana. Ben insan sarrafı mıyım, bence değilim çok çabuk anlayamıyorum insanların nasıl bir kumaşa sahip olduklarını…

-İnsanlarda en çok sevmediğiniz özellikler neler?

Şikayeti sevmem, şikayet kültürünü. Birinin birini şikayet etmesini sevmem. Böyle bir şey yanımda çok fazla yapılırsa sonunda o insanla görüşmemeyi bile göze alırım. Çünkü gammazlamayı sevmem. İlkokulda bir öğrenci seçilirdi konuşanları tahtaya yaz denirdi, o seçilen öğrencilerden birisi olmamak için elimden geleni yapardım,  seçerlerse bahaneler üretirdim, konuşan kimseyi o tahtaya yazmak istemezdim, bu doğru gelmiyordu bana.  O şikayet kültürüyle büyümedim sanırım. Hala daha gürültü falan olsa açıp polise telefon edip insanları polise şikayet edemem, o kültüre sahip olmadığım için. İnsanlarda da şikayet kültürü olmasını istemem.

-Sizinle dost olmak isteyen biri nasıl bir karaktere sahip olmalı? Dostluklara dair neler söylersiniz? Bu zamanda dostlukların da rengi değişti mi?

Net söylüyorum, benimle dost olmak isteyen birisi bana asla yalan söylememeli. Yanlış yaptıysa bile doğruyu söylesin ki o yanlışı nasıl toparlayabileceğimizi bulalım, birlikte karar verelim. Görüşmeyeceksek bile oturup konuşalım, bundan sonra nasıl birbirimizini yüzüne bakacağız? Tek şartım yalan söylenmemesi dostlukta. Dostluğun rengi hiçbir zaman değişmez, zaman değişiyor ama adının dostluk olarak kalabilmesi için renginin de değişmemesi gerekiyor.

-Pandemi sürecini nasıl geçirdiniz? Sahneleri çok özlemişsinizdir mutlaka… Panik oldunuz mu bu süreçte, ruh haliniz nasıldı?

Ben de herkes gibi geçirdim. Maske mesafe hijyen şeklinde. Biraz fazla evde oturmak hepimizi sıktı. Sahneleri o kadar çok özledim ki inanamazsınız. Bana göre biz şarkıcılar şarkı söylerken, oyuncular da oynarken yaşıyoruz her şeyi, acımızı paylaşabiliyoruz, sevincimizi paylaşabiliyoruz. Şakıyı seyirciye geçirmek dedikleri şey o oluyor sanırım… Şarkı söylemeyi çok özledim. İnşallah bu süreç çok çabuk geçsin gitsin diye dua ediyorum. Müzisyenler için endişeliyim, herkes zor durumda. Müzisyenlere yardım etmenin bir yolu bulunabilir diye düşünüyorum. Bu kötü zamanlar geçtiğinde bu günleri anlatacak müzisyenler, sanatçılar kalsın istiyorum. Bir şeyler yapılabilir diye düşünüyorum. Panik oldum mu? İlk başta değil, sonra umutlandım ama bugünlerde vaka sayıları artınca birazcık panik oldum gerçekten. Düşünsenize her gün bir uçak düşüyormuş gibi acı verici… Ruh halimse değişken, genellikle umut etmeyi, her şey iyi olacak diye kendimi telkin etmeyi severim ama bazen telkinler de işe yaramayabiliyor. O zaman da yazıyorum. Herkes bir şey buldu, kimi yemek yaptı, kimi tahtaları boyadı, kimi yemek yedi. Ben de aslında hepsini denedim… Sonra yazmanın bana iyi geldiğini gördüm. Annemle aramdaki komik anılarımızı yazıyorum. Çok komik bir kadındı çünkü…

-Herkes ilk başta salgının insanları iyi yönde değiştireceğine dair umutlara kapıldı, dünyanın daha iyi bir yer olacağını düşünenler oldu. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz? Sizce salgın bitince daha iyi olacak mı dünyanın gidişatı?

Her zaman öyle değil midir. Başımıza herhangi bir şey geldiği zaman, diyelim ki çok önemli bir sınava girdik, bir şeyler yanlış gitse “Doğru yapmış olayım ki bundan sonra inan şunu yapmayacağım” demez miyiz. Sınav öncesi mesela saatlerce televizyon izlemişizdir, sınav sonunda da “söz veriyorum bir daha televizyon izlemeyeceğim” diyoruz ya… Pandemi de böyle olacak bence, hepimiz çok acı çektik, unutma süresi birazcık uzun olabilir diyorlar ya ülkemizde her şey çok çabuk unutuluyor diye, bir süre de varmış bunun için, pandeminin unutulma sürecinin birazcık daha uzun olacağını düşünüyorum sonra herkesin aynı hayatı tekrar yaşadığını göreceğiz. Unutma payı birazcık daha uzun ama herkesin eski haline dönmesinin çok kısa sürede olacağına inanıyorum.

-Maskeler indiğinde ilk ne yapmayı planlıyorsunuz? Bu süreçte işinizi yapmak dışında en çok neyi özlediniz? Bu süreçte, ölümler dışında en çok neye üzüldünüz?

Maskeleri ilk çıkardığımız zaman büyük bir ihtimalle sokakta olacağım ve derin bir nefes alacağım sanki bütün dünyayı içime çekiyormuş gibi, geri verirken tane tane notalar çıkıyormuş gibi derin bir nefes alacağım hem ciğerlerimi hem diyaframı dolduracağım. İş dışında Sezen Aksu’yu görmeyi özledim mesela, tedbirli davranıp gitmiyoruz, telefonda konuşmak da yetmiyor bazen, gözlerinin içine bakmak gerekiyor. Sezen Aksu’yu görmeyi özlediğimi söyleyebilirim. Ölümler dışında neye üzüldüm? İşsiz kalan insanlar, çalışamayan insanlar… Birçok şeye üzüldüm, tek tek saymak istemiyorum.

-Söyleşilerinizi dinlediğimde sevgi ve empati duygunuzun belirgin bir şekilde öne çıktığını görüyorum. Bu kadar pozitif kalmayı neye borçlusunuz? Hem de trans bir kadın olarak Türkiye gibi bir ülkede zorluklarla da mücadele ediyorsunuz?

Sevginin öne çıkması diye bir şey var mı? Bence herkesin içinde olmalı, sevmeli.. Ben böyle bir insanım. Herhangi bir şey sevgi doluymuşum gibi göstermek için sevmiyorum. Ben sadece seviyorum. Her şeyi seviyorum. Sevmek, çok güçlü bir duygu. Umut etmek gibi… Sevdiğiniz sürece her şey değişebiliyor. Leyla Mecnun hikayesinde de anlatılır ya Mecnun, “Bir de ona benim gözümle bakın” der… Evet sevgi dolu gözlerle bakınca her şey değişiyor. Bence dünya daha da güzelleşiyor.

Bir trans kadın olarak Türkiye’de zorluk çekiyor muyum, evet. Dünyanın başka yerinde trans kadınlar zorluk çekmiyor mu? Evet, onlar da zorluk çekiyor. Bazı yerlerde hakları yasalarla korunma altına alınmış durumda, bizde de olabilir. Bizde de hayat değişebilir. Biz de bunun mücadelesini ediyoruz. Ben insan hakları için mücadele ederken yarın her şey düzelecek de ben rahat yaşayacağım diye mücadele etmiyorum ki! İlerideki diğer trans arkadaşlarım rahat yaşasın diye mücadele ediyorum. Dedim ya sevgi doluyum ve umutsuz değilim. Dünyanın birçok köşesinde trans kadınlar zorluklarla karşı karşıya geliyor, öldürülüyorlar. Keşke yaşanmasa ülkemizde de ve tüm dünyaya örnek olabilsek.. Niye olmasın ki? Kadınlara ilk seçme ve seçilme hakkını veren ilk ülkelerden biri biz değil miyiz? İngiliz kadınlar, seçme ve seçilme hakları için ellerinde pankartlarla “Biz Türk kadınlarından değersiz miyiz” yazmamışlar mıydı? Keşke yine öncü ve örnek olabilsek..

-Güçlü biri olduğunuzu düşünüyor musunuz? Güç sizin için ne demek? Gücünüzün en çok ne zaman sınandığını hissettiniz?

Ben güçlü bir insanım. Birçok olumsuz şeyde güçlü durabilirim. Birçok kişinin panik olacağı durumlar içerisinde daha sakin ve güçlü kalabilirim. Güç, benim için olmasını istediğiniz arzu ettiğiniz şeyleri gerçekleştirebilme aracınız olabilir. Tabii kötü kullanmak amaçlı söylemiyorum.

Gücümün en çok sınandığı zaman annemi kaybettiğim gündü. O gün, bir insanın her zaman güçlü duramayacağını anladım.

-Türkiye’yi çok sevdiğinizi söylüyorsunuz. Bugün ülkeye baktığınızda geleceğe dair umutlu musunuz? Özellikle gençler açısından neler söylemek istersiniz? Mesela yakın zamanda İstanbul Sözleşmesi kaldırıldı… Bunun gibi umudu kıran pek çok gelişme yaşanıyor…

Türkiye’yi çok seviyorum. Siz sevmiyor musunuz? Cennet vatanım dedikleri şey var ya, ben gerçekten öyle hissediyorum. Her yerinden ayrı tat alıyorum, her yerini gezmesini keşfetmesini farklı lezzetlerini çok seviyorum. Biraz önce de söylediğim gibi ben umudunu hiç kaybetmeyen kadınlardan biriyim. O yüzden bu ülke için de geleceğe umutla bakıyorum. Bazen gençlere kızıyorlar evet bazen de haklı olabilirler. Bizim zamanımızda da gençlere kızıldığı oluyordu. Şimdiki nesil böyle diye hep eleştirilirdi. Her jenerasyon kendinden sonra gelen nesile böyle davranıyor. Çok sık duyulan bir cümle bu. Bazen de sizi şaşırtabiliyor gençler mesela atılan tweetlerle, yazdıkları çizdikleriyle çok zeki olduklarını gösteriyorlar. Ben gençlerden de umutluyum.

Evet İstanbul Sözleşmesi kaldırıldı. Doğru muydu, değildi. Ne olur derseniz insanlar hata yaptıklarını anlayabilirler ve hala önümüzde güzel bir süreç olabilir. İstanbul Sözleşmesi geri gelebilir. Niçin olmasın? Ben hala umutla bakıyorum her şeye. Evet üzüldüm ama umudum kırılmadı.

-Son olarak hayatınızın dönüm noktasındaki işleriniz, karşılaştığınız ve birlikte iş yaptığınız insanlar ve kararlarınıza dair sormak istiyorum. Şunu yapmasaydım bugünkü ben olmazdım dediğiniz karar hangisiydi?

İşle ilgili tüm kararları kendim veririm. Tabii önem verdiğim kişilerin fikirlerini alırım, o fikirleri kendi içimde geliştiririm. Ama A yoluna mı gitmeliyim B yoluna mı gitmeliyim diye kendim karar alırım. Yolun ortasında ya da sonunda işler sarpa sardığı zaman başkasını suçlamak istemem. Kendi kendime “Bak gördün mü yanlış yaptın, bir daha inşallah bu hatayı yapmazsın” diyerek kendimi düzeltmeye giderim.

Tabii ki şunu yapmasaydım bugünkü ben olmazdım dediğim kararlar var. İçimdeki ruha bedenimi uydurmasaydım ben olmazdım. İyi ki o kararı verip bedenimi içimdeki ruhuma uydurmuşum.

-Ve son soruya bağlı olarak, karar verme konusunda nasılsınız? Kolay seçim yapabiliyor musunuz yoksa kararsız olduğunuz anlar fazla mı?

Aslında çok çabuk değişiyor bu durum. Mesela; Büklüm Büklüm şarkısı için hemen karar vermiştim. Belki de yıllar içerisinde bu şarkıyı okumak için durmadan karar verdim. Şimdi ise şarkı seçerken, yeni şarkılar yaparken hemen “Ah, işte bunu okumalıyım” diye karar veremiyorum. Repertuvar yaparken de önce bir seçimlerimi tamamlıyorum derken sonra bir anda başka bir repertuvar yapabiliyorum. O yüzden bazı yerlerde hemen karar veremezken bazen de çok çabuk kararlar alıyorum diyebilirim.

-Hayatta kendi yolunu bulamayanlara bir mesajınız var mı? Bu işin sizce formülü nedir?

Hayatta kendi yollarını bulamadılarsa kendilerini de bulamamış olabilirler. Önce kendilerini bulmalarını tavsiye ederim. Zaten kendini bulduktan sonra kendi yolun için bütün mücadeleyi veriyorsun sonuna kadar. Kendi karar verdiğin yolunda ilerlemek için inatçı olmalısın, çok çalışmalısın ve kendini her zaman geliştirmelisin. Bu işin formülü de bu bence. Kendi yolunda ilerleyebilmek için önce kendini bulmalısın!

Kaynak: Cumhuriyet Pazar / Hilal KÖSE

Fotoğraf: Ece OĞULTÜRK