• Faruk Pakiş, 1992’de Bursa’da doğdu ve ilk, orta, lise eğitimini de burada tamamladı. Lisede okuduğu yıllarda oyunculukla ilgilenmeye başlayan Pakiş, Süleyman Demirel Üniversitesi’nde Kamu Yönetimi bölümünden mezun oldu. Bu süreçte birçok kısa filmde ve TV reklamlarında rol aldı. İstanbul’a yerleşip sahne sanatları, temel oyunculuk ve kamera oyunculuğu üstüne eğitimler aldı. Boğaziçi Oyuncuları’nda yetişkin tiyatrosu, Uygur Sanat ekibinde çocuk tiyatrosunda sahne aldı. Televizyon kariyerine TRT’nin “İncir Ağacı” dizisinde Yavuz karakterine hayat vererek başladı. Ardından TRT’nin hem TV hem dijital mecrada yayınlanan “Mahrem” adlı projesinde Hamza karakterini canlandırarak devam etti. Şimdilerde ise TV8’de yayınlanan “Canım Annem” dizisinde Kerem karakteriyle izleyici karşısına çıkıyor.
1-Son projenizde canlandırdığınız karakteri özetleyecek beş anahtar kelime?
•Sağduyulu, adil, sabırlı, hassas, özgür.
Kerem, şimdiye kadar oynadığım roller arasında kendime en yakın hissettiğim karakter.
2-Canlandırdığınız karakterin tek bir özelliğine sahip olacaksınız; hangisini seçerdiniz?
•Kerem’e göre daha sabırsızım. Biraz daha sabırlı olmayı yeğlerdim.
3- Oynadığınız diziyi, filmi veya tiyatro oyununu bir yemek, canlandırdığınız karakteri de malzemelerden biri olarak düşünecek olursanız; projeyi hangi yemeğe benzetirsiniz ve karakteriniz olmasa hangi malzeme eksik olurdu?
•Canım Annem bir yemek olsa benim en sevdiğim yemek olan İskender Kebabı olurdu ve Kerem karakteri için de kebabın tereyağı diyebilirim.
4- İlk audition’ınızı hatırlıyor musunuz; nasıl geçmişti?
• 19 yaşında bir cam firmasının reklam deneme çekimine girmiştim. Heyecanlı ve sektörü bilmeyen birinin taşıdığı yoğun bir umut vardı içimde. Geçen sürece bakınca dolu bir tebessüm ediyorum.
5- Bugüne kadar oynarken yaptığınız en komik hata nedir?
•Yemekli sahnelerde dekor yemeyi çok severim. Sahne gereği hiçbir şey yememem gerekiyordu. O kadar iştahlıydım ki sahne bittikten sonra gülünç duruma düşmüştüm.
6- Şu an/son olarak oynadığınız dizide, filmde veya tiyatro oyununda sizin ya da başka bir karakterin söylediği, en sevdiğiniz replik nedir?
•Geçtiğimiz sene rol aldığım “Mahrem” dizisi gerçek bir yaşam öyküsüydü. Ben ve dostlarım uzun süre etkisi altında kaldık. Ümit karakterinin “Ben buraya babamı gururlandırmaya geldim. Ben Türk ordusunda şerefli bir subay olacağım. Buradayız ve hiçbir yere gitmiyoruz.” repliği hâlâ yankılanır kulaklarımda.
7- Bir bölümlüğüne/sahneliğine oynadığınız herhangi bir işteki karakterinizi ekipten başkası canlandıracak. Kimi o rolde görmek isterdiniz? Aynı şekilde siz de başka bir karakteri oynayacaksınız. Hangisini seçerdiniz? (Yaş, cinsiyet vb. etmenleri düşünmeden)
•Yine Mahrem üzerinden bu soruyu cevaplamak isterim. Çünkü her birimiz her karakter için ayrı ayrı çalıştık. Ben oynadığım Hamza karakterinde, Akın karakterini canlandıran Batuhan Sert’i görmek isterdim. Hamza üstüne benden sonra en çok onun kafa yorduğunu ve oyunu iyi okuduğunu düşünüyorum. Hep merak etmişimdir. Ben Aydın’ı oynamak isterdim tabii ki.. Sanırım bu hepimizin ortak cevabı olur. Hazin bir sonla bitmiş bir hikayesi olması çok etkili.
8-Ergenliğinize döndük; sevdiğiniz bir ünlünün fotoğrafını tişörte bastıracaksınız. Bu kim olurdu? (Yerli/yabancı fark etmez)
•AC/DC rock grubunun fotoğrafını bastırırdım sanırım. ‘Rockstar’ların havası başkadır.
9-Karşınızda zaman makinesi var; hangi dönemde, hangi şehre ışınlanmak isterdiniz?
•1800’ler Birleşik Krallık.
10-Bugüne kadarki en büyük çılgınlığınız nedir?
•’Plânsız kalkıştığım her iş’ diyerek politik doğruculuk yapayım.. Pek fazla :)
11-Hangi dizileri takip ediyorsunuz ve onları izlerken yanında yemesem olmaz dediğiniz abur cuburlar neler?
•Yakın zamanda favori dizim “Gibi”. Muhteşem bir iş çıkardıklarını düşünüyorum. Seyrederken aşırı keyif alıyorum. “Uysallar”ı seyrettim, ikinci sezonu iple çekiyorum. “Kulüp”ün tarihsel yönü çok ilgimi çekti.
12-Güne bir kitabın dünyasında başlayacaksınız; öğlen bir dizinin, akşamı da bir filmin dünyasında geçireceksiniz. Hangilerini seçerdiniz?
•Dostoyevski’nin Kumarbaz’ıyla güne başlayıp, öğle vakti Breaking Bad’la devam edip, The Godfather’le günü tamamlayalım.
13-Oyunculuğun en çekilir ve çekilmez yanları nelerdir?
•Daha önceki röportajımda da söylemiştim. Mesleğim benim var olma biçimim. Kendimi hikâye anlatıcısı olarak görüyorum. Aktarmak, dinlenmek, seyredilmek, takdir görmek, etkilemek daha niceleri.. Çekilmez tarafları elbette var ancak olumlu yönleri o kadar çok ki olumsuz taraflarını görmezden geliyor insan. Her anlamda bizden daha ağır şartlarda çalışan milyonlar var. O yüzden şükrediyorum.
14-Kapitalizm, feminizm, sosyalizm, elitizm... Hadi, bunların yanına bir tane de siz yepyeni bir “-izm”li kavram ekleyin.
•-izm’lere kavramsal olarak karşıyım ama illâ ki bir -izm olacaksa ‘dengeizm’ diyebilirim. Doğru ve güzel olan, insana iyi gelen her şeyin temelinde bir dengenin, ölçünün yattığını düşünüyorum. Bu demek değil ki hep ölçülü olacağız. Elbette ölçüyü kaçırmak da gerekiyor zaman zaman. Tanımak, bilmek ve öğrenmek için bu şart hatta ancak o noktadan hizaya gelmek zorundayız. Yoksa hayat bunu bir şekilde yaptırıyor bize zaten. Pek de istemediğimiz biçimlerde.
15- Yarın sabah uyandığında hayatında ne değişmiş olsa mutlu biri olurdun?
•Şu anda yaşamımın birçok alanında işleyen sürecin böyle devam edeceğinin garantisini almak beni mutlu eder. Tabii bunu bilmek imkânsız. Yaşamın bir cilvesidir ya zaten.. Bildiğimizde manâ gider :)
*Bir sonraki oyuncuya sormam için senden bir soru rica etsem…
•İnsan tabiatı gereği kendini ciddi anlamda eleştirirken zorlanır. Çünkü nedenini herkesten iyi bildiği için hep o noktalara sığınır. Ben bu soruyu kime sorduğumu bilmiyorum ancak diğer oyunculara ve okurlara bir mesaj olması açısından kendinde ‘tamamlanabilir bir eksiklik’ gördüğü şeyi nedeniyle birlikte anlatır mısın?
Röportaj: ranini.TV
Fotoğraflar: Ece OĞULTÜRK