“SAHNEYİ ÖZLÜYORUM”
Image

“SAHNEYİ ÖZLÜYORUM”


Sevilen oyuncu Bennu Yıldırımlar yakında Exxen’de yayımlanacak “Olağan Şüpheliler” adlı diziyle izleyiciyle buluşacak. Kocalarından kurtulmaya karar veren üç kadının hikâyesini anlatan dizi vesilesiyle buluştuğumuz Bennu Yıldırımlar ile keyifli bir sohbete imza attık.

Türkiye’de çok az oyuncu Bennu Yıldırımlar gibi özel bir saygınlığa sahip. Ben öyle düşünüyorum en azından. Onu neredeyse 35 yıldır tanıyor olmamın da bir etkisi var belki ama her yaptığı işte, tiyatro, sinema ya da dizi olsun, kendi kriterleri ile karar verdiğini ve hep belli bir düzeyin üstünde işlerde yer aldığını görüyorum. Çok yakında izleyiciyle buluşacak “Olağan Şüpheliler” adlı diziyi beklerken bir araya geldik ve geçmişten bugüne uzanan bir söyleşi yaptık Bennu ile.

Yakında başlayacak yeni dizin Olağan Şüpheliler’i senin ağzından dinleyelim mi?

Olağan Şüpheliler üç kadının ortak bir kararla kocalarını ortadan kaldırma hikâyesiyle başlıyor. Fakat öyle kolay olmuyor tabii bu işler. Mafyanın eline düşüyorlar bir şekilde.. Oradan kurtulmak için onların her dediklerini yapıyorlar hatta ama bir türlü kurtulamıyorlar. Bol bol koşmaca, kovalamaca, aksiyonun eksik olmadığı bir dizi... Senaristimiz Sedef Bayburtluoğlu, rol arkadaşlarım da Ceren Moray ve Yasemin Allen... Dizi hem aksiyon hem kara komedi özellikleri barındırıyor içinde, yani aklına gelebilecek her şey başlarına geliyor. Buradan nasıl sıyıracaklar? Şansları da bazen yaver gidiyor ama nereye kadar gidecek?

Projede seni ne cezbetti?

Açıkçası buradaki rolün bana daha önce teklif edilen rollerden daha ayrıksı bir yanı olması beni çekti bu projeye diyebilirim. Pandemiden sonra böyle bir şeye ihtiyacım varmış sanırım. Kendimi bunda denemek istedim. Bana da iyi geldi şu an için, bilmiyorum tabii seyirciyle buluşunca onlara da iyi gelir umarım.

"Ekonomik sistem, toplumsal baskılar, erkeğin yetiştirilme tarzı,‘Bu kadar da olur mu’ duygusu bırakan yargı kararları, faillerin ‘Nasıl olsa ceza almıyorum’ diye hıncını çıkarması... Eğer aileyi korumaksa birbiriyle iletişimi olamayan iki insanın aynı evin içinde yaşamasını savunan biri değilim. Kadının da erkeğin de iyi insan olma konusunda iyi bir eğitimden geçip, sağlıklı birliktelikler kurmaları sağlanmalı. Anne-babasından ne görüyorsa insanlar onu taklit ediyor doğal olarak."

KENDİMİ İYİ HİSSETMEM ÖNEMLİ

Bir kadın hikâyesi diyebilir miyiz sence?

Evet diyebiliriz. Kadın hikâyesi ama erkek dünyası içinde geçiyor. Buradaki en önemli şey dayanışma bence. Dayanışmak zorundalar, yoksa kurtuluş yok.

Daha önce “Umutsuz Ev Kadınları” ve “Kadın” gibi dizilerde de izledik seni. Kadınların ağırlıklı ya da ön planda olduğu projeleri mi seçiyorsun özellikle?

 

Hikâyesine inanabildiğim projeler olmalı. Tabii birlikte oynayacağım kişiler de önemli benim için. Ekip önemli her şeyden önce... Ama tabii kötü bir hikâyeyle de bir yere gidemezsin, hikâye öncelikli o anlamda. Yapım şirketi, yönetmen, oyuncular, hepsi bir arada aslında. Bu hikâyede yer alırsam kendimi iyi hissedeceğim duygusu benim için önemli.

Bir de tabii Yaprak Dökümü var, senin kariyerinde ayrı bir yeri olduğunu düşünüyorum.

Yaprak Dökümü çok ilginç tabii, o sıralar rahmetli Savaş Dinçel ile Şehir Tiyatrosu’nda orijinalini oynuyorduk Yaprak Dökümü’nün. Yapım şirketi de hatta ikimize birden teklif getirmişti. Ama sonra bir buçuk yıl uzayınca Savaş Abi başka bir işe gitti, ben aslında biraz ona da güveniyordum, ama sonra baktım tek kaldım. Yepyeni bir ailem oldu, yine tabii güzel bir ekip kuruldu, öyle devam edildi.

Uzun zamandır bu işi yapan bir oyuncu olarak, o zamandan bu yana sektördeki gelişimi nasıl görüyorsun, olumlu ya da olumsuz anlamda?

Genç oyuncuların bir düşüncesi var, bir diziye kapak atayım oradan devam edeyim gibi... Tabii herkes için geçerli değil bu dediğim, şansı tutan devam ediyor. Biz, sen de biliyorsun, eğitim yıllarımızda öyle yetiştirilmedik. Tiyatronun yanında yapılırdı bu işler. Ben gerçekten hep yanında yapmaya çalıştım, baktım bazı işler uzun sürebiliyor, şansıma denk geldi. Ama bu kadar çok dizinin çekildiği bir yerde tiyatroda yer alamamış ya da bir şekilde oralarda iş bulan insanlar da diziden devam ediyorlar. Ama tiyatronun keyfini de vermiyor yani. Söylerim söylerim, bunu söylerim.

SAHNEYİ ÖZLÜYORUM

Şehir Tiyatroları’na girişin de bir hayli oldu...

1988’de okulda okurken girdim... Her zaman öncelik benim için sahne oldu. Benim bu sene dizim var, tiyatro yapmayayım duygusunda olmadım. Üç tane oyunum da oldu, iki tane oyunum da oldu o sezon, hep birlikte yürüttüm işleri...Tabii daha gençtik, koşturma açısından daha enerjimiz vardı ama isteyince yapılabiliyor. Tiyatroyu hiçbir zaman hayatımdan uzaklaştırmadım, onun enerjisi çok başka. Doğal olarak şu an bütün tiyatrocular gibi ben de sahneye çıkmayı özlüyorum.

Çevrimiçi bir oyun oynama durumu olacak mı peki, Şehir Tiyatroları’nın böyle bir planı var mı?

Çevrimiçi olarak provalar yayımlanıyor şu sıra. Tabii tiyatro gerçekten seyirciyle oyuncu arasında canlı yaşanan bir ilişki. Bazı kaçırdığımız oyunları iyi çekilmiş, iyi montajlanmış haliyle izlemek keyifli muhakkak ama artık vakti geliyor bence. Artık açık hava mı olur, ne olur, bir şekilde olması gerekiyor.

Yaprak Dökümü ile başlayan TV macerası seni ciddi anlamda şöhretli de yaptı. Herkesin bu şöhret olgusuyla baş etme yolu farklı, sen nasıl bakıyorsun?

Hazımsız büyütülmedim, diyeyim. Bunu da çok kafaya takmadım, illaki hayatımı dizilerle döndüreyim diye bir durumum yok. Olduğu zaman yaptım, olmadığında zaten tiyatro devam ediyordu. Yani onun içine düşmedim. Ki 20 yaşımdan beri bilfiil çalışıyorum. Bugün var yarın yok gerçekten bu iş. Ama şu sıralar insanlar düzenli bir yerden gelir sağlayamıyorsa bir şekilde bir dizinin içinde var olmayı istediklerini de çok iyi anlıyorum, hak veriyorum. Keşke gerçekten herkese bu olanak tanınabilse, ki bu kadar çok dizi çekilirken sanırım bazıları biraz daha şanslı olup içinde yer alabiliyor. Ama üç dört bölümde de bitebiliyor, bütün hayatını bağlayabileceğin bir şey değil. Şimdi mesela Devlet Tiyatroları sınav açıyor, gençler için büyük olanak... İstanbul’daki özel tiyatroların halini görüyoruz, bir an önce hayata geçmeleri gerekiyor artık.

Sence Türkiye'deki yönetmenler yeteri kadar iyi yönetebiliyor mu oyuncuyu?

Herkesin yöntemi var. İşi eğlenceli hale getirmek önemli. Bir meslek keyif alınarak, istenerek yapıldığında bir yere varıyor. Özen göstermek, yaklaşım önemli. Bende hep soru işareti vardır. “İyi oldu mu?” diye sormadığında gülünç durumlara da düşebilirsin. En iyisi diye bir şey yok gerçekten. En iyiye yaklaşmak, sanat böyle bir şey...

İstanbul Sözleşmesi’nin feshedilmesine dair ne düşünüyorsun?

Kalbimiz ve beynimizden silinmedikçe kazanılmış haklarımızı savunmanın yollarını bulmaya devam. Yaşamı onaran ve çoğaltan bir tüm edeceğimize inanıyorum. Kadınlar gibi...

UMUTSUZ OLMANIN BİR ANLAMI YOK BENCE

Biz okurken başka bir Türkiye vardı, bayağı değişti dönüştü ülke, Müjdat Gezen, Metin Akpınar yargılanıyor şu anda biz konuşurken... Böyle bir Türkiye'de nasıl bir gelecek beklentin var, umutlu musun yoksa hayal kırıklığı mı yaşıyorsun?

"Çok karmaşık bir dönemden geçiyoruz. Soru işaretleri çok. Son yüzyılımıza dair kitaplardan, etrafımızdaki güvenebileceğimiz beyinlerden öğreneceğimiz çok nokta var. Kendimizi tekrar etmemek için özellikle... Bizler her şeye rağmen umutlu, olmadık dönemlerde olmadık savaşları kazanmış bir toplumuz. Her zaman sürpriz ve başka bir silkinme olabileceğine inananlardanım. Umudu yitirmenin, kendini aşağı doğru çekmenin hiçbir anlamı yok. Bu kadar çok hikâyenin olduğu yerde, bir yerden başka bir ışık çıkacak, ben ona inanıyorum. Önemli olan bildiğimiz doğruları, iyileri vicdanımızın sesini kaybetmememiz. Tümden kendimizi kapatmamamız. Pandemi yaşıyoruz şimdi, biraz kapatıyoruz kendimizi, birbirimizden uzaklaştık ama yine buluşup güzel anları paylaşabileceğimiz zamanların geleceğine inanıyorum, bekliyorum ben de herkes gibi hastalık kapmadan, ölüp gitmeden... Yaşananların çok mutlu ettiği, sevindirdiği bir ortam insan arzu ediyor."

BENİM DERDİM MARS DEĞİL ŞU ANDA

Pandemiyi nasıl yaşıyorsun peki? Tedirgin misin, alıştın mı salgınla yaşamaya, sence nasıl dönüştürecek bizleri bu salgın?

"Ruhsal ve maddi olarak arınma dönemi olarak görüyorum bu süreci. Üç beş eşya ile yaşayabiliyor insan gördük. Bir insanın beslenmesi, dam altında güvende olması, sağlığı, eğitimi, bunlar yeterli mi? Bu soruların doğru cevaplarını bulup ilerlemek önemli. Bu kadar tüketmek niye? Bu kadar işsizliğin olduğu yerde, insanların güzel projelerle kentlerden başka yere doğru gitmesi gerekiyor, hissettiğim o. Bunları düşünmezsek, üretemezsek ne tüketeceğiz? Çekimler için İstanbul’un daha ağaçlı kuzey bölgelerine gidip gelmeye başladık. Birazcık orman kalmış, yoksa buraları da mı kaybedeceğiz? Bu kentin üzerine çökmüş sarı bir bulut var onu net görebiliyorsun. Nefes alabilecek miyiz? Benim derdim Mars değil. Mars’ta sıkılırım, ben dünyayı seviyorum."

"Keşke Yeşim Ustaoğlu’nun bir filminde rol alsam. Bir kadın yönetmenle çalışmanın keyfini yaşasam. Türkan Derya mesela, çok sevdiğim bir yönetmen, bir dizide çalıştık. Ustaoğlu’nun her şeyini önden planlayıp, provalarını yapması, bir tiyatro gibi, bana ayrı bir keyif verecek... Başka türlü bir şey yaşayacağım. Tatları değiştirmek gerekiyor."

Ya tiyatro? Dünya Tiyatro Günü'nü pandeminin gölgesinde kutluyoruz?

Dayanışmanın yöntemlerini denedik durduk. Gerçek anlamda bir kutlama ancak ayakta kalmaya çalışan (tam anlamıyla direnen) tüm tiyatrolara vergi indirimi ve onların çözüm önerilerinin uygulamaya geçirilmesiyle gerçekleşebilir. Tiyatro sanatı, umudu yeşertme yüzleşme, ve karşındakini anlamaya çalışmanın en iyi yollarındandır. Yeter ki vazgeçmeyelim...

Kaynak: Cumhuriyet Pazar / Emrah KOLUKISA