HAK ETTİĞİM YERDEYİM DİYEMEM
Image

HAK ETTİĞİM YERDEYİM DİYEMEM


Biz onu çocuk oyuncu olarak tanıdık. Daha 6 yaşındayken setlerdeydi. Birçok işte rol aldı,

üretti. Şimdi yeni tiyatro oyunu ‘Küçük Gözyaşı Güvercini Frida Kahlo’yla karşımızda.

“Frida’ya fiziksel ve ruhsal olarak benzediğimi düşünüyorum” diyor. Mine Çayıroğlu’yla

buluşuyoruz; geçmişten günümüze şöhreti, oyunculuğunu, anneliği ve hayatını konuşuyoruz:

“Hayat sürpriz bir hediye paketi, içinden ne çıkacağını bilmiyoruz.”

Gözümüzün önünde, adeta izleyicisiyle birlikte büyüdü. Ama yıllar onu pas geçmiş gibi, hep

aynı, hiç değişmemiş. Güzelliği ve oyunculuk yeteneği hep baki. Şimdi sahnede ressam Frida

Kahlo’yu canlandırıyor. Gerçekten Frida’ya benzer bir havası da var. Başlıyoruz sohbete...

*Yeşilçam’ın ilk çocuk oyuncularından birisin. Ekrana sonrasında da çok iş yaptın.

Ama aralar verdiğin de oldu. Neden bu araları verdin?

Altı yaşında başladığım oyunculuk kariyerime 1996 senesinde bir süre ara vermek durumunda

kaldım. Ortaokul yıllarımda hedeflediğim konservatuvar eğitimini almak için İngiltere’deki

altı büyük drama okullarından biri olan “Guildford School of Acting” oyunculuk okulunun

sınavlarına girdim ve kazandım. 3 yıl oyunculukla birlikte müzik ve dans eğitimi de aldım. Bu

sebeple okulun tatillerinde bazı TV projelerinde yer alabildim. Eğitimim sonrasında

Türkiye’ye döndüğümde yine tiyatro, sinema ve dizi projeleri oldu ancak iş yoğunluğum eski

dönemlere göre azaldı. Bunun sebebi kaliteli ve nitelikli projelerde çalışmak istemek ve seçici

olmak diyebilirim. Bunun dışındaki sebepleri bilmiyorum.

*İş yaptığın dönemlerde de çok ortalarda olmamışsın. Magazinden uzak, sessiz

ilerlemek senin tercihin miydi?

İşimiz gereği tamamıyla magazinden uzak kalmamız mümkün değil. Ben yapı olarak sadeliği

ve dinginliği seviyorum. Sessiz ama emin adımlarla hedefime ilerlemeyi tercih ediyorum.

*Güzel ve yeteneklisin. “Daha gündemde olsaydım” dediğin ve bu sakinliği seçmenin

pişmanlığını yaşadığın oldu mu?

Şöhretin ne olduğunu, insan hayatına neler katıp, karşılığında neler aldığını çok küçük

yaşlarda gözlemleme şansım oldu. Bu sektörün cezbeden, eğlenceli ve renkli dünyası benim

mizacıma uygun olmadı. Hiçbir zaman bu tercihimden dolayı da pişmanlık duymadım.

*Şimdi ‘Küçük Gözyaşı Güvercini Frida Kahlo’ oyunuyla karşımızdasın? Sence bu

oyunun derdi ne?

Frida’nın hikayesinde seni etkileyen ne oldu?

Frida Kahlo, yaşadığı bedensel ve ruhsal travmalara karşı gösterdiği dirençle özellikle birçok

kadına ilham olmuş sıra dışı bir sanatçı. Aynı zamanda devrimci yanıyla da özgürlük için

savaş vermiş güçlü ve cesur bir kadın. Yüce gönüllü, erdemli tarafı beni etkiledi. Bir kadının

var olma hikayesini, her koşulda ayağa kalkma çabasını anlatıyor oyun…Halen günümüzde

kadın, maalesef bu mücadeleyi vermeye devam ediyor.

*Altı yaşında çocuk felci ve 18 yaşında trafik kazası geçiyor Frida. Hayatı mücadeleyle

geçiyor. Senin hayatında mücadelelerin oldu mu? En büyük mücadelen neydi?

Hayatı anlamlı kılan bence hayallerimiz ve o hayallere kavuşmak adına verdiğimiz

mücadelelerimiz. Hayat sürpriz bir hediye paketi, içinden ne çıkacağını bilmiyoruz. Her insan

sınandığı sınavlardan geçerek büyüyor. Benim en büyük mücadelem kendimin en iyi

versiyonunu yaratabilmek oldu ki bence kişinin kendi ile hesaplaşması zor bir yolculuk.

*Frida’ya fotoğraflarda çok benziyor. Nasıl bir makyaj yapıldı?

Senin Frida’ya kendini benzettiğin yanların neler?

Frida’ya fiziksel ve ruhsal olarak benzediğimi düşünüyorum. Fiziksel benzerliğimden dolayı

makyajda zorlanmıyorum. Ruhsal anlamda da mücadeleci, özgür ruhlu, tutkulu ve duygusal

yönlerini benzetiyorum.

*Oyunculuğa 6 yaşında “İMPARATOR” adlı sinema filmiyle başlıyorsun. O yaş bir

çocuğun meslek seçmesi için çok küçük bir yaş. Ailen mi yönlendirmişti seni?

Ailemin ve aile yakınım Senay Ülkü’nün yönlendirmesi ve desteğiyle başladım. Oyunculuğa

ve müziğe her zaman çok büyük ilgim vardı. Ailelerin çocuklarının yeteneklerini fark edip

onların yanında olması ve hayatlarını kolaylaştırmaya çalışmaları bence çok kıymetli.

*Peki ardından yedi yıl? Neredeyse aralıksız dizilerde rol almışsın… O yaşta setlerde

olmak, çalışmak seni ve psikolojini nasıl etkiledi? (Hayatına, okula ve arkadaşlarınla

ilişkilerine etkileri neler oldu gibi…)

Erken yaşta gelen şöhret açıkçası olumsuz anlamda beni çok etkilemedi. Bence bunun nedeni

beni her konuda destekleyen iyi bir ailemin olmasıdır. Her zaman set ortamlarında, iş

ilişkilerimde ve arkadaşlık ilişkilerimde saygılı olmaya çalıştım. Çocuk oyuncuların ruh

sağlığını bozmadan eğer bu işi meslek olarak seçeceklerse, eğlenerek yapabilmeleri çok

önemli. Bu noktada önce aileye sonra yönetmenlere çok önemli bir sorumluluk düşüyor.

*Bir dönem çok popüler olduktan sonra yaş aldıkça meslekten uzaklaşan isimler

Türkiye ve dünyada çok var. Sence senin hala bu işi yapmanın sırrı ne? Ve sen

psikolojini bu tip şeylere hazırlamış mıydın?

Ailemin desteği, kariyer planlamasının iyi yapılması, işinde tecrübeli ve proje üretebilen,

vizyonu geniş insanlarla çalışmış olmam, çalışkan, disiplinli, prensipli, üretken ve sürekli

kendini geliştirmeye ve öğrenmeye açık bir karaktere sahip olmam, seyirciyle kurmuş

olduğum bağ ve kaliteli projelerde yer alabilmek diyebilirim.

* Bir dönem Londra’da eğitim aldın. Mesela bir röportajında “Türkiye’ye dönmesem

Hollywood’da olabilirdim” demişsin… Sence şimdi hakettiğin yerde misin?

Oyunculuk kariyerime, aldığım eğitime, deneyimime ve potansiyelime göre hak ettiğim

yerdeyim diyemem. Şarkı söylemeyi de çok seviyorum ve çoğu kişi bilmez ama sahne

alıyorum. Güzel bir müzikal projede yer almayı isterim. Oyuncu olarak en güzel yaşlarda

olduğumu düşünüyorum, hiç de acelem yok.

*80’leri ve Yeşilçam’ı özlüyor musun?

Çok değerli ve usta oyuncularla, yönetmenlerle çalışma şansını buldum. Elbette o günleri

sevgiyle ve özlemle anıyorum. İyi ki o dönemlerde çalışma fırsatını yakalamışım.

*O yıllar ve günümüzde şöhreti kıyaslar mısın? Sence tanınmak hangi dönemde daha

kolaydı? Ve hangi dönemin şöhretini tercih edersin?

Eski dönemler de fark edilmek daha az oyuncu adayı olmasına rağmen zordu. O dönemin

şöhretleri, hepimizin gözlemlediği gibi kalıcı şöhretler olarak yıllarca seyirci ile buluştu.

Şimdilerde şöhret olmak demeyelim de popüler olmak çok kolay. Özellikle sosyal medyanın

etkisi ile insanlar bir gece de tanınır hale gelebiliyor. Benim için ise şöhret olmak değil kalıcı

olmak ve oyunculuğumla değerlendirilmek önemli...

*40 yıldır oyunculuk mesleğini yapıyorsun. Bu geçen zaman sana oyunculuk adına ne

öğretti?

Oyuncu,,yaratıcı bir enstrümandır ve oyunculuk yeteneğin, bilginin, sezginin, azmin ve sabrın

doğrultusunda büyük bir emek ve özveri gerektirir. Bir oyuncunun mesleki bir disiplinle

sürekli olarak kendini geliştirmesi, beslemesi ve yenilemesi gerekir. Teknik, estetik yönüyle

ve entelektüel birikimiyle bir oyuncu üretimine devam edebilir.

*Televizyona yaptığın 30’a yakın dizi ve televizyon filmi olmuş. Ekrana ve dizi

sektörüne dair eleştirilerin neler?

Günümüzde gerek sinema gerekse dizi sektöründe çok iyi yapımlar ve iyi oyuncular var.

Sirkülasyon çok fazla ve projelerin devamı konusunda maalesef istikrar yok. Günümüzde her

şeyi çok hızlı ve acımasızca tüketiyoruz. Daha sabırlı ve sakin olmayı tercih ederim.

*Şimdi oyunculuk birçok gencin hayali olan bir meslek. Oyunculuk dünyasında her

şeyin çok parlak ve renkli olduğu düşünülebiliyor. Meslekte çok deneyimli bir isimsin.

Her şey göründüğü kadar şahane ve parlak mı?

Oyunculuk için öncellikle yetenek ve istek olması gerekiyor. Eğitim ile birlikte teknikleri iyi

kavrayıp entelektüel tarafını da geliştirmeli ve diğer sanat dallarından, felsefe, toplumbilimi

ve edebiyata kadar geniş bir yelpazede yaratıcılığını pekiştirmelidir diye düşünüyorum.

Oyunculuk çok emek ve sabır ister. Oyuncu olmak, tanınır olmak demek değil.Beklentiniz

çok önemli.

*Magazinden uzaksın. Biraz seni konuşalım… Hayatı dönemlere bölsek, 20’ler 30’lar ve

40’lar nasıldı senin için?

20’li yaşlarım çok yoğun ve hareketli bir dönemimdi. İngiltere’deki oyunculuk eğitimiyle

birlikte kişisel gelişim konusunda farkındalığımın yeni yeni oluştuğu bir dönemdi. Sürekli

sorguladığım, inanç ve değerler konusunda kafa yorduğum bir dönem. 30’lar oğlum Derin

Deniz’in dünyaya gelmesiyle birlikte ruhani bir boyut kazandı. Önceliklerim ve yaşamdan

beklentilerim değişti. Farkındalığım güçlendi. Koşulsuz sevebilmeyi ve affedebilmeyi

öğrendim. Sakinliği ve dinginliği tercih ettim. Evrensel ve insani sorumluklarımın daha çok

bilincine vardım diyebilirim. Bir amaca bağlanmayan ruh yoluna kaybeder sözünden yola

çıkarak amacımın farkına vardım. 40’lı yaşlarım ise az insan az eşya felsefesini edinmemi

sağladı. Daha sade ve minimalist bir görüş... Zamanın ne kadar değerli olduğunun

bilincindeyim artık.

*Yaş almakla ilgili derdin var mı? Peki insanlar 50’lelere yaklaşırken hayata bakışı

değişiyor mu? Şimdi hayatın nasıl bir dönemini yaşıyorsun?

Önceki yıllarda bunu biraz dert ediyordum ama şimdi her anın ne kadar kıymetli ve özel

olduğunu düşünüyorum. O yüzden zamanımı etkin kılmaya ve iyi değerlendirmeye

çalışıyorum.

*Derin Deniz, 15 yaşında. Çocuk hayatını nasıl etkiledi? Oğlunla nasıl bir ilişkiniz var?

Anneliğin, bir kadının yaşamında derin bir dönüşüm yarattığını düşünüyorum. Anne olmak,

insan yaşamında bütün duyguları aynı anda yaşatabilen en özel süreçtir. Henüz anne

karnındayken çocuğunuzla kurduğunuz kutsal bağ, sizi ruhsal anlamda güçlendirir. Ben bu

süreçte öncelikle koşulsuz sevginin ne demek olduğunu öğrendim ve annemi daha iyi

anladım. İçimdeki güçlü kadın ortaya çıktı, özgüvenim ve yaşam motivasyonum daha da arttı.

Derin Deniz’im ile aramızda günden güne derinleşen kutsal bir bağ var. Paylaşıma dayalı,

birbirimizi daha iyi anladığımız ve tanıdığımız, sohbet ettiğimiz, birlikte deneyimlediğimiz ve

dönüştüğümüz bir süreçteyiz.

*Ona verdiğin en büyük nasihat, öğüt nedir?

Mevlana’nın çok sevdiğim yedi tane öğüdü vardır;

Cömertlik ve yardım etmede akarsu gibi ol.

Şefkat ve merhamette güneş gibi ol.

Başkalarının kusurunu örtmede gece gibi ol.

Hiddet ve asabiyette ölü gibi ol.

Tevazu ve alçak gönüllülükte toprak gibi ol.

Hoşgörülükte deniz gibi ol.

Ya olduğun gibi görün, ya göründüğün gibi ol

Bu öğütleri oğluma aşılamaya çalışıyorum.

*Böyle güzel kalmanın sırrı ne?

Güzellik göreceli bir kavram. Teşekkür ederim. Maneviyatımı güçlü tutmaya çalışıyorum.

Yoga ile ilgileniyorum, yoga eğitmeniyim aynı zamanda. Sağlıklı beslenmeye özen

gösteriyorum. Her şeyden önemlisi üretmenin, disiplinli bir şekilde çalışmanın ve kendini

geliştirmenin, yenilemenin gücüne inanıyorum.

*Peki sen aşkı nasıl anlatırsın? Şimdiler kalbini çalan biri var mı?

Aşk, heyecan bence… Şu an hayatıma anlamlı kılan oğlum, ailem ve işim…

Röportaj: Hakan Gence | Hürriyet Pazar

Fotoğraflar: Muhsin Akgün/MAStüdyo