OYUNCULUK TUTKU DOLU BİR İŞ
Image

OYUNCULUK TUTKU DOLU BİR İŞ


Psikoloji mezunu olmasına rağmen oyunculuğa duyduğu aşkla bu alanda da eğitimler alarak

sektöre adım atan genç oyuncu Sıla Korkmaz’la geçmişte canlandırdığı karakterler ve son olarak

rol aldığı “Sakla Beni” dizisine dair keyifli bir sohbet gerçekleştirdik.

Oyunculuğu nasıl tanımlarsınız?

Oyunculuğu kişinin günlük hayatında yapması pek de mümkün olmayan şeyleri

deneyimleyebilmesi açısından büyük bir şans olarak tanımlıyorum. Sıla için zor belki de

imkansız olan birçok şey oyuncu olarak, oynadığım karakterler sayesinde mümkün hale geliyor.

Sıla olarak yüksek lisanstan yeni mezun olmuşken, 2 ay sonra Adı Sevgi’de liseli bir karakter

oynayıp liseye geri dönebiliyorum, Kaküllü Kız’da okçuluk dersleri alıp antrenmanlarla okçu

gibi bir disiplinle çalışıp, Üniversdeli’de yeniden üniversite arkadaşlarınla koloni gibi yaşadığım

o günlere geri dönüyorum. Bazen gerçekten baş döndürücü olabiliyor, ama ruhumu inanılmaz

besliyor.

Oyuncu olmaya nasıl karar verdiniz? Oyunculukla tanışmanız ilk nasıl oldu?

Oyunculukla ilkokulda okul tiyatrosunda tanıştım. Okulda daha çekingen bir çocuktum, sanat

hep benim kendimi keşfetmeme yardımcı oldu. İlkokul öğretmenim de sahnedeyken başka birine

dönüştüğümü görünce bana mutlaka peşinden gitmemi öğütledi hep. Sonra ortaokulda oyun

çıkardığımızda tiyatro oyunlarına birer parça da kendimiz eklememizi söylediğinde yazdığım

şeyler, bulduğum şakalar öğretmenimi çok güldürmüştü. Yaptığım şeyleri farkında olmadan

yapıyordum. İsteyerek bulduğum şakalar ya da çalışıp yaptığım taklitler değildi. Kendimi rahat

bırakınca başka bir şeyler çıkıyordu içimden. Bu yüzden çok eğleniyordum. Lisede akademik

kaygılarla ucunu kaçırdım. Ama hep yapmak istediğimi biliyordum. Üniversitede konservatuar

okumak istediğimde ailem kaygılandı, bir mesleğin olsa fena olmaz mı dediler. Şimdi dönüp

baktığımda Psikoloji okumak verdiğim en doğru kararlardan biri. Bugün o çocuksu heyecanı

kaybetmeden ama çok daha kontrollü ve yaptığım şeyleri seçerek daha farkındalıkla oynuyorum.

Hayatımda da psikoloji eğitimimin etkisini hep görüyorum.

“Üniversdeli”, “Üç Günlük Dünya” , “Kaküllü Kız”, “Çember”, “Adı Sevgi”, “Şeref Sözü” gibi

pek çok TV dizisi ve sinema filminde rol aldınız. Canlandırdığınız karakterler içinde şimdiye

kadar sizi en çok zorlayan hangisi oldu? Hangi yönüyle?

Kendimi bu yolculukta şanslı buluyorum. Her projede alameti farikası olan karakterlere hayat

verdim ve Türkiye için önemli isimlerle çalışma fırsatı buldum. Her setim gerçekten çok öğretici

oldu. En zoru sanırım fiziksel olarak ekstra bir çaba gerektirdiği için Kaküllü Kızdı. Öncesinde

bir antrenman programı vardı ama çok az vaktimiz vardı. Yaklaşık 10 günde bana milli sporcu

gibi “görünebilecek” düzeyde eğitim verdiler. Antrenmanlar 4-5 saat bazen daha uzun

sürüyordu. Bir keresinde kendimi o kadar kaptırmışım ki, annem ulaşamayınca spor kulübünü

aramıştı. Sporda profesyonelleşmek gerçekten zor ve adanmışlık gerektiren bir iş.

Star TV’de yayınlanan “Sakla Beni” dizisinde Emine karakterini canlandırıyorsunuz. Buradaki

rolünüzü kısaca anlatabilir misiniz?

Emine, başrolümüz İncila’nın en yakın arkadaşı. İncilanın başına gelenlere en başından beri en

yakından şahit. Oda arkadaşı hatta ranza arkadaşı olmuşlar yıllarca. Yaşadıklarını görmüş ve bir

şey yapamamak çok üzüyor Emineyi. Olayların hem içinde hem dışında kalıyor. Ve etrafında

yaşanan onca şeye rağmen saflığını sürdürüyor. Safça iyi bir karakter aslında.

Önceki rollerimden oldukça farklı. Çok güçlü insanların evinde baskı altında büyümüş bir kız.

Ezberlerimi bozuyor. Son birkaç iştir daha sert, disiplinli, ağzına geleni söyleyen ve güçlü

kadınlara hayat verdiğimde sahneleri yorumlarken işim daha kolay oluyordu. Belki de bana

benzediğinden. Şimdi bütün bu kaosun ortasında susup kaldığında, ne yapacağını bilmez çaresiz

anlarda “bu kız niye böyle” “neden konuşmuyor” diye düşünüp duruyorum. Ama farklı açılardan

farklı karakterler tanımak da beni geliştiriyor.

İçinde olduğunuz projelerde çekimler sırasında sizi şaşırtan veya etkileyen bir olay oldu mu?

Bizimle paylaşabilir misiniz?

Sakla Beni okuma provalarından güzel bir anım var aslında. İlk bölüm okumasında Emine

ağırlıkta olan bir karakter değildi. Okuma provalarından önce de çok hastaydım sesim o gün

neredeyse kısıktı, bu yüzden biraz da gergindim. Herkesin enerjisi ilk günden o kadar güzeldi ki,

güle oynaya bitirdik o günü. Okumadan sonra sette karşılaştığımızda Sevinç Abla (Sevinç

Erbulak), nereden mezun olduğumu sordu. Okuma provasında Emine karakterine karşı bakışının

değiştiğini, kendisi senaryoda okurken çok da fark etmediği bu karakterde beni görünce duyunca

heyecanlandığını söyledi. Çok mutlu oldum. Her karakterin senaryoya irili ufaklı katkıları

mutlaka var. Ama hayran olduğum, izlerken çok etkilendiğim bir oyuncu ve oyunculuk hocası

olarak Sevinç ablanın okuma provasında bile fark edip açık yüreklilikle benle güzel duygularını

paylaşması beni çok etkilemişti.

Bazen bir şeyleri yaparken görüldüğünün farkında olmuyor insan, ya da bu kadar kalabalık ve

duayen dolu işlerde kendini küçük bir parça olarak önemsiz buluyor belki de. Ama yaptığınız

ufacık bir şeyin aslında elbet bir gün görünüyor olduğunu bilmek çok güzel. Hele ki böyle

isimler tarafından. Bizim set gerçekten bu açıdan büyük bir okul, herkes birbirinden yetenekli ve

etkileyici bu kadar çok isimle aynı işte olmak benim için mutluluk verici. Tüm çalışma

arkadaşlarımın desteğine gerçekten çok çok teşekkür ederim.

Yer alacağınız proje seçimlerinde öncelikleriniz neler? Neye göre karar veriyorsunuz?

En çok ilgimi çeken senaryo. Bazen öyle işler oluyor ki, auditiondan bile işi merak ettiriyor.

Soruyorum, ya ne oluyor birinci bölümden sonra diye. :) Kendi işlerimi de her seferinde hayranı

gibi izliyor ve bekliyorum. Kendi işlerimin hayranıyım. Bu iş çok tutkulu bir iş, başka türlü

yapılabileceğine inanmıyorum. Süreci, emeği, çabayı görünce insan kayıtsız kalamıyor bence.

İçerikten sonra en önemli dinamik kadro. İşin nereye gideceğini senaryo belirliyor, çekim

sırasında da en büyük dinamik kadro. Proje boyunca ailen gibi oluyor herkes o yüzden kamera

önü ve arkasındaki kadro bence bir işin en önemli faktörü. Her işte yeni rol arkadaşları ve yeni

yönetmenler, yeni ekip beni çok heyecanlandırıyor. Bu konuda da çok şanslıyım bence,

çalıştığım her işin kadrosu çok yetenekli ve kıymetli insanlarla dolu oldu hep.

Kabul edip veya reddedip sonrasında pişman olduğunuz roller oldu mu?

Benim karakterimde pişman olmak gibi özellik yok. Her şeyin hayatın bir parçası olduğunu

düşünüyorum. Gelen her şey ya hediyedir ya da ders. Kariyer konusunda biraz kaderciyim.

Özellikle bizim sektörde bizim dışımızda o kadar çok değişken var ki. Hiç düşünmediğiniz işler

çok popüler çok izlenir hale gelebilirken, çok beğenip çok heveslendiğimiz birçok iş seyircide

karşılık bulamayabiliyor. O yüzden ben bir oyuncunun tek sorumluluğunun iyi bir audition

vermek olduğunu düşünüyorum. Eğer o rol seninse, elbet dönüp dolaşıp senin oluyor. Değilse de

elden gelecek bir şey yok. Ama tabi süreç içerisinde danıştığım akıl hocalarım var, böyle bir iş

geldi ne düşünürsünüz diye işin senaryosunu ve kadrosunu düşünerek karar vermeye çalışıyoruz.

Akıl da alırım, ama yine günün sonunda çoğunlukla da iç sesimi dinliyorum bana geldiyse bir

sebebi vardır diyorum hep.

Türkiye’de dizi sektörünün geldiği noktayı nasıl değerlendiriyorsunuz?

Gerçekten akıl almaz şartlarda çalışıyoruz. Ailem ve ben alıştık ama sektör dışından

arkadaşlarım çok şaşırıyor. Bizim normalize ettiğimiz her şeyin ne kadar sıra dışı olduğunu fark

ediyorum her setimde. Televizyon dizilerinin süresinin uzunluğu maalesef çalışma saatlerini de

çok etkiliyor. Hiçbir bahane kabul etmeyen bir sektördeyiz. 6 günümüz var ve bu iş yayına

çıkmak zorunda. O yüzden özel günler, gitmek istenen etkinlikler, planlamalar maalesef ikinci

planda bizim sektörümüzde. Sadece olumsuz şeylerden bahsetmek doğru olmaz ben sektörü

başarıları konusunda da takdir etmek istiyorum. Çünkü bence dünyanın başka bir yerinde bu

kadar hızlı ve teknik anlamda başarılı bir şekilde bu işin yapılabileceğini düşünmüyorum.

Yazılmasından, çekilmesinden yayınlanmasına kadar. İmkansız diye bir şey yok lugatımızda, her

seferinde bu özveri ve çalışkanlığa hayran kalıyorum ne yalan söyleyeyim.

İmkânınız olsaydı hangi yönetmenin hangi eserinde sahne almak isterdiniz? Neden?

David Fincher. Polisiye – gerilim benim izlemeyi en sevdiğim tür. Bence bu konuda Fincher en

iyilerden biri. Seven’ı bir daha çeksek, ucundan kıyısından içinde olmak çok isterdim.

İlerisi için planlarınız neler? Sırada bekleyen gerçekleştirmeyi düşündüğünüz projeler var mı?

Benim de en büyük hayallerimden biri tabii dünya sinemasında yer almak. Nuri Bilge Ceylanın

Altın Palmiye alması ardından yine bir Nuri Bilge Ceylan filmiyle Merve Dizdarın Cannes Film

festivalinde en iyi kadın oyuncu ödülü alması çok gurur vericiydi. Ülkemizdeki bağımsız

sinemayı ilgiyle takip ediyorum ve Türk filmlerinin Cannes’daki başarısını ülkemiz sineması için

çok kıymetli buluyorum. Tabii dünya sinemasında pek çok Türk oyuncu çift dilde oyunculuk

yapıyor hepsi ayrı ayrı çok değerli. Psikoloji camiasında da yabancı dilde terapi çok tartışmalıdır.

Bir kesim insan derdini, tasasını tüm duygularını en iyi kendi diliyle anlatır der, diğer kesim ise

başka bir dilde de terapi mümkün der. Ben ilk görüşe katılıyorum. Bence oyunculukta da bu

böyle kişi duygusunu en iyi kendi diliyle anlatır. Elbette dünya sinemasında yabancı yapımlarda

İngilizce oyunculuk yapabileceğim bir projede yer almak çok farklı bir deneyim olacaktır benim

için ama bir Türk filmiyle dünya sinemasında yer almak belki de bir ödül almak her açıdan çok

gurur verici olur.

Bu yoğun tempo arasında kendinize zaman ayırabiliyor musunuz? Size özel kaçamaklarınızı

öğrenebilir miyiz?

Benim en büyük kaçamağım, alarmsız uyanılan bir sabah. Tüm günlerimi dolu dolu geçirmeyi

sevsem de yoğun bir takvimim olduğunda boş günlerde plansız olmayı çok seviyorum.

Basit ama kaliteli vakit geçirmekten hoşlanırım. Sevdiğim bir yerde bir kahvaltı etmek,

arkadaşlarımla kahve içmek benim için en keyifli aktiviteler. Ama çok fazla sosyalleştiğim bir

haftadaysam, odama çekilip üst üste bölümlerce dizi izleyebilirim. Ara ara kendimle date’e

çıkmak hoşuma gidiyor.

Yakın zamanda sizi en çok etkileyen kitap, film ya da dizi hangisi/hangileri oldu?

Deliler gibi Succession izliyorum. Popüler içerikleri vaktinde izleyememek gibi bir takıntım var.

Herkes bir diziden ya da filmden bahsederken izleyemiyorum. Spoiler yemekten nefret ederim o

yüzden ikonik serilere başlarken herkesin ilgisinin çekilmesini bekliyorum. Beni son zamanlarda

en çok etkileyen kitap ise; Seninle Başlamadı. Psikolojiyi her daim yan dal olarak devam

ettirmek ve oradaki bilgimi güncel tutmak hoşuma gidiyor.

Sık sık seyahat eder misiniz?

En yakın arkadaşlarıyla ayrı şehirlerde yaşayan biriyim. Kendimi bu açıdan hem şanslı hem

şanssız buluyorum. Onları istediğim an görememek üzücü ama her boşlukta kendime kaçacak bir

yer bulmak açısından çok keyifli. Bu sebeple sık sık seyahat ediyorum diyebilirim.

Seyahat alışkanlıklarınız veya tercihleriniz var mı?

Gittiğim yerlerde oranın yerlisi gibi yaşamayı severim. Hemen yerleşirim kendimi sokağa

atarım. Lokal favoriler bulmaya çalışırım turistik noktalardan çok sokak lezzetlerine ve yerlilerin

kendine has sevdiği mekanlara öncelik veririm.

Yurt içinde ve dışında gözde tatil lokasyonlarınız var mı? Yoksa unutamadığınız bir tatilinizi

okuyucularımızla paylaşabilir misiniz?

Ben yaz sevdalısıyım. Mesleğim planlı tatiller yapmaya pek elverişli değil, o yüzden daha

spontane tatil rotalarımız var arkadaşlarımla. “Ben boşum hadi sen de boşsan kaçalım mı bir

yerlere” diye planlıyoruz tatilleri. Geçen yaz başı, çok zor bir dönemimde üç kız arkadaş Urla’ya

kaçmıştık. Hem doğası hem havası hem de arkadaşlarla yaz günleri geçirmek hiçbir plan

yapmadan canımız ne yapmak istiyorsa ona göre yaşadığımız birkaç gün bana çok iyi gelmişti.

Bence unutulmaz zamanlar geçirmek için çok büyük paralar harcamaya, uzun uzadıya plan

yapmaya filan gerek yok. Plan yapmayı bekleyerek bir sürü anı kaçırıyoruz. Birkaç iyi arkadaş

biraz boş vakit varsa hemen bir yerlere kaçıp keyfine bakmak benim için en güzel anların

başlangıcı oluyor.

Röportaj: Zeynep Kun, Pegasus Magazine | Nisan 2024